40. Bölüm "FİNAL Part-1"

557 29 3
                                    

Bazı adamlar incitmeden sevemezdi..
Kırardı, dökerdi, yangınlar bırakırdı arkalarında...
Bazı adamlarsa, tüm geçmişi unutturur, parmak uçlarından öperdi...

Parmaklarımı, Cemal Süreya'nın büyülü dizelerinin süslediği eskimiş, tozlu sayfada gezdirdim. Bir yandan dudaklarıma konan tebessüme yer veriyor, diğer yandan da o dizelerin içinde kayboluyordum.

Çınar Arslan...Sevdiğim adam. Aşık olduğum ilk ve son adam. Hayallerim. Yol arkadaşım. Ve eşim...Bu dizeler sanki onun için yazılmış gibiydi. Ruhumun derinliklerine kadar sızan aşk, harflerde hayat bulmuştu. Çınar beni defalarca kez kırsa da, beni yangınlara sürüklese de, ondan hiçbir zaman vazgeçememiştim işte. Çünkü Çınar her zaman hatalarını telafi edebilen bir adam olmuştu. Acılarımı mutluluk gözyaşlarımla yıkayıp yok etmiş, açtığı yaraları ruhumu öperek sarmıştı. Artık onun içime işleyen gözlerine baktığımda, geçmişin ve karanlığın bir önemi kalmıyordu. Çınar, kalbimi çiçek bahçelerine çeviren bakışlarıyla ısıtıyordu içimi. Hayatımda hiç olmadığım kadar kendim gibi hissediyordum. Çınar'ın kolları benim evimdi, yuvamdı. Doğduğum, büyüdüğüm, çocuk olduğum evde bile tam olarak tadamadığım o aitlik hissini Çınar'ın yanında hissedebiliyordum. Sanki yirmi yıl boyunca Çınar'a ait olmak için yaşamıştım. Çınar artık yanımdaydı; tıpkı hep düşlediğim gibi. Hiç uyanmak istemediğim bir rüyada var olmuştum. Beni yaşatan şey Çınar'ın aşkıydı.

Misafir odasının kapısı sessizce açılınca elimdeki kitabı ait olduğu yere geri koydum. "Bak sen," dedi Miraç, beni suç üstü yakalamış gibi gözlerini kısmıştı. "Biz evin içinde can çekişelim, sen gelip misafir odasına saklan. Hayırdır, gelin hanım?"

"Çok yoruldum," dedim, tek kişilik yatağın kenarına oturduğumda. Kırmızı elbisemin etekleri bacaklarımdan yere gelişigüzel uzanmıştı. Omuzlarımdan dökülen saçları geriye doğru attım ve ellerimle kendimi serinletmeye çalıştım. "Birkaç dakika da olsa sessizliğe ihtiyacım vardı. Hala evimin neresinde ne var tam olarak bilmiyorum. Öyle kitaplığı kurcalıyordum işte."

"Maşallah," dedi Miraç gözlerini odanın içinde gezdirdikten sonra. "Sizin misafir odanız bizim evin tamamından daha geniş. Çınar Bey bu işten anlıyor."

"Aslında yeni ev istemediğimi ona söylemiştim. Ama o evde Yağmur'la beraber yaşamıştı. Tuhaf olurdu sanırım, yani ne bileyim..."

"Aman o ev kutu gibiydi. Al sana saray gibi ev, daha ne istiyorsun?" Miraç siyah elbisesinin eteklerini tutarak yanıma geldi ve yatağın ucuna oturdu. Bir eliyle çenemi kavrayıp yüzümü yüzüne çevirdi ve gözlerini kıstı. "Makyajın falan akmamış, iyi bari," dedi hoşnut bir gülümsemeyle. "Çok güzel görünüyorsun."

"Sayenizde," dedim şirince tebessüm ederek. Amerika'dan döneli bir hafta olmuştu. Yeni evime taşınırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım ama tüm haftanın yorgunluğunu üstümde taşıyordum. Miraç haklıydı, yeni evim-daha doğrusu evimiz- çok büyüktü. Annemle yaşadığım ev bile bana geniş görünürken bu eve nasıl alışacaktım, hiçbir fikrim yoktu. Ama Çınar ihtişamı ve lüksü seven bir adamdı, onu alışık olmadığı bir hayata zorlamak istemiyordum.

"Leyla Teyze de geldi," dedi Miraç, kol çantasını hızlıca kurcalarken. Siyah, simli çantanın içinde bir şeyler arıyor, bir yandan da durmadan kaşlarını çatıyordu. "Hay Allah, nerede bu ruj?"

"Annem geldi mi?" diye sordum telaşla. "Selim alacaktı onu. Kafeyi kapattıktan sonra hazırlanıp hemen geleceğini söylemişti zaten." Annemi görmek için ayaklanınca Miraç araya girdi ve "Dur dur," dedi. "Annenin keyfi yerinde. Havuz başında Belgin Hanım'la muhabbet ediyorlar. Annen senin için çok güzel hediyeler getirmiş."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin