35. Bölüm "Zehir"

423 34 1
                                    

Evime döndükten bir sonraki gün, abartısız her saniyeyi Çınar'dan bir mesaj, bir haber bekleyerek geçirmiştim. Saat gece yarısını geçtiğinde umutlarım, bir köşede unutulan balon gibi yavaş yavaş sönmüştü. Artık fark edilmeyecek kadar küçük ve umutsuzdum. Telefonum sabahtan beri elimdeydi ve artık benim bir organım gibi işlevsel olmuştu. Haber yoktu, onun iyi olduğunu bilmekle yetinmek zorundaydım. Aslında onun iyi olması her şeyden önemliydi ama bizi neyin bu hale getirdiğini anlayabilmek için can atıyordum.

"Bir çay daha?"

Bakışlarımı Mert'in düşünceli yüzüne çevirdim ve "Olur," diyerek başımı salladım. Mert, termosu beceriksizce eline aldı ve ahşap masanın üstünde duran bardağımı çayla doldurdu. Saat gece yarısını geçmişti ve sakin havanın tadını çıkarabilmek için sitedeki masalardan birine kurulmuştuk. İkimiz de aynı tarafta oturuyor, sitenin ağaçlarla çevrili arka tarafına boş gözlerle bakıyorduk. "Sen şu derdini anlatsana," dedim, Mert ve Tuna'nın birbirlerine olan davranışlarını anımsayarak. "Sen bana anlatacaktın, bir türlü fırsat olmadı. Unutmuşum ben onu, neyin var Mert? Bir şeyler söyleyecektin hani?"

"Beni boş ver," dedi Mert, çayından bir yudum aldıktan sonra. Kulaklıklarından birini çıkarttı ve bana uzatarak, "Dinle," dedi. "Huzur veriyor."

Gözlerimi kısıp Mert'in uzattığı kulaklığa baktım ve "Sen böyle durgun bir adam değilsin," dedim. "Senin huzura ihtiyacın olmaz ki. Sen Mert'sin. Böyle sus pus olman çok tuhaf."

Mert pes eder gibi yanaklarını şişirerek nefesini dışarı üfledi ve "Durum çok karışık," dedi. "Yani tam olarak ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Bilmem hatırlar mısın, Türkiye'ye geldiğim gün havaalanında bir kızla tartıştığımı söylemiştim."

"Evet?" dedim, hatırladığımı belirtmek için.

"O kız...yani havaalanında gördüğüm kız...Tuna'ydı." Mert, Tuna'nın ismini söyledikten sonra tepkimi ölçmek istercesine yüzüme odaklandı. Hayretle aralanan dudaklarımı birleştirip, "Yok artık," dedim. Sesim düşündüğümden daha şiddetli çıkmıştı. "Bir dakika, nasıl yani? Tuna derken? Yani sen? Mert sen ciddi misin?"

"Evet, çok ciddiyim. Yani buna ne denir bilmiyorum. Tesadüf, şans, kader..." Mert yüzünü buruşturdu. "Kaderdi değil mi? Doğru mu söyledim?"

"Bu çok daha fazlası," dedim irileşen gözlerimle. "Ben...yani inanamıyorum Mert. Ama sen ondan hoşlanmıştın. Yanlış mı hatırlıyorum? Yani geldiğin gün Tuna'dan bahsederken afallamış görünüyordun."

Mert gülümseyerek, "Onu Çınar'ın evinde görünce afalladığım kadar değil," diyerek karşılık verdi. Saatler sonra ilk kez yüzüm sıcak bir tebessümle aydınlandı ve Mert'e karşılık verdim. "Şok oldum," diye fısıldadım. "Vay canına. Siz o yüzden didişip duruyorsunuz yani? İlginç."

"Nisancığım," dedi Mert kaşlarını tatlı tatlı çatarak. "Sen arkadaşınla dalga geçmeye utanmıyor musun? Ayrıca ben kimseyle didişmiyorum. O kız...Tuna...onu anlamak o kadar zor ki."

"Arslanların dengesiz ruh hali genetik galiba," dedim başımı sallayarak. "Alışsan iyi edersin. Onları anlamak atomu parçalamaktan daha zor."

"Benim öyle bir niyetim yok," dedi Mert bakışlarını kaçırarak. "Yani biz...çıkmıyoruz sonuçta. Hem sen de gördün, anlaşamıyoruz bile."

"Tuna tanımadığı insanlara karşı öyledir ama aslında harika bir kızdır. O kadar temiz bir kalbi var ki, sevdikleri için fedakarlık yapmaktan hiç çekinmez."

Mert eliyle çenesindeki kirli sakallarını ovdu ve gergin bir şekilde, "Her an yüzüme yumruk atacak gibi duruyor ama," dedi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve çayımdan sıcak bir yudum aldım. "Güldüğünü görüyorum," dedi Mert, işaret parmağını yüzüme doğrultarak. "Ben sana böyle mi yapıyorum?"

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin