38. Bölüm "Ölümsüz"

450 38 4
                                    

...SON 4 BÖLÜM...

Not; size belirttiğim yerde şarkıyı mutlaka açın...

••

Kader, bizi zamanın hangi sokağında bekliyorsa, hepimiz o sokağa ulaşmak için yıllarca koşuyoruz aslında. Yolculuğu tamamlayana dek, karşımıza aşılmaz dediğimiz dağlar da çıksa, yaralansak da, bazen yorulup pes etsek de bir şekilde o sokağa ulaşıyoruz. O yolculuk sadece nefes almayı bırakırsak son buluyor. Kalbimiz attığı sürece o sokağa ulaşmak için çırpınıyoruz.

Ben, kaderin bana bağışladığı o sokağa bugün ulaşacaktım. Sonu nasıl biterse bitsin, benim kendim için hayal ettiğim sokak, Çınar'ın kalbinde saklıydı. Onu ilk gördüğüm an bile, ikimize ait olan geleceğin çoktan yazıldığını içten içe biliyordum. Nerede, ne zaman son nefesimi vereceğimi bilmiyordum ama ben kaderimin en güzel yanını Çınar sayesinde yaşamıştım. O, benim için eşi benzeri bulunmayan bir armağandı. O benim kaderimdi ve ben, onun ruhuma kattıklarını her zaman sevecektim.

"Hazır mısın bakalım?"

Başımı yavaşça salladım. Ve Selin, gözlerimi kapatan kumaş parçasını hızlıca çözdü. Gözlerimi ovuşturduktan sonra etrafıma bakınca kısa süreli bir şok yaşadım. Dağ evindeydik; yatak odasındaki yatağın kenarında oturuyordum. "Yok artık," diye fısıldadım, kafamdaki karanlık sokaklara ışık tutmaya çalışırken. "Neden buradayız?"

Çınar, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte beni evden aldıktan sonra nereye gittiğimizi söylememişti. Gideceğimiz yere yaklaşınca da, "Sürprizi bozulmasın," diyerek gözlerimi kapatmıştı. Şimdi dağ evindeydim, hatta Tuna ve Selin de ben geldiğimde buradaydı. Sanırım Çınar artık dağ evinin gizliliğinin ihlal edilmesini önemsemiyordu.

Selin, "Öğreneceksin," diyerek gizemli bir şekilde alt dudağını ısırınca kaşlarımı çattım. Bir şeyler dönüyordu ve ben her zamanki gibi o dönme dolabın merkezinde değildim.

"Çınar nereye gitti?" diye sordum, çocuk gibi mızlanır şekilde. "Siz yine neler karıştırıyorsunuz? Hayır yani, neden planınız her neyse onu bu kadar erken bir saatte uyguluyorsunuz?"

Tuna odaya dalarak, "Çok soru soruyorsun," dedi. Elindeki büyük, hasır sepette ne saklıyordu, öğrenmek için can atıyordum. Çınar'ın sürprizi her ne ise, daha şimdiden öğrenmek için yanıp tutuşur hale gelmiştim.

"Nisan yakında hazır olacak,"dedi Selin, Tuna'ya bakarak. İkisinin bakışlarında anlayamadığım bir alfabe gizliydi. Neye hazır olacaktım, yine bir yere mi gidecektim? Ah, aklım soru işaretleriyle doluydu ve Çınar işin içinde olduğundan mideme kramplar giriyordu. Heyecan, merak ve aşk...hepsi birbirine girmişti.

Tuna, makyaj masasının altındaki kırmızı, kadife koltuğu geriye doğru çekti ve oturmam için işaret etti. "Sizi böyle alalım, Nisan Hanım."

"Harika," dedim ellerimi birbirine vurarak. "Beni ne için hazırladığınızı da bilsem keşke. O zaman her şey daha kolay olurdu."

Selin'in sabırsız bakışlarını hissedince sessizce soludum ve makyaj masasının karşısındaki yerimi aldım. Selin, hiç vakit kaybetmeden saçlarıma şekil vermeye başladı. Tuna ise elindeki hasır sepetle birlikte yanımda dikilip saçımın aldığı şekilleri izliyordu. Arada bir de Selin'e hayranlıkla bakarak, "Çok yeteneklisin," "Bunu nerede öğrendin?" gibi sorular soruyordu. Selin, yaklaşık bir saat boyunca saçlarımla uğraştıktan sonra bir adım geriledi ve "Çok güzel," diye fısıldadı. Selin gerçekten yetenekliydi ve henüz saçımın arkasını göremesem de onun harika bir iş çıkardığına emindim. Hala neye hazırlandığımı bilmesem de, bu tatlı telaş aklımı başımdan almıştı.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin