28. Bölüm "Yüzleşme"

459 34 2
                                    

"Evet, seni dinliyorum Nisan. Mantıklı bir açıklaman var mı?"

Kafamın içinde birbirleriyle yarış halinde olan soruları bir türlü susturamıyordum. Kendimi öyle çok kasmıştım ki, aradan geçen birkaç dakika içinde kaslarım uyuşmuştu. "Sen...burada...?" Dudaklarımdan mantıklı hiçbir şey çıkmıyordu. Özgür'ün burada, Amsterdam'da ne işi vardı? Bizi nasıl bulmuş olabilirdi? Beynim, Özgür'ün karşımda olduğu gerçeğini bir türlü kabullenmiyordu. Anlayamıyordum, bu nasıl olabilirdi? "Özgür...ben...sana söylemiştim."

Özgür bana doğru birkaç adım attı. Şimdi neredeyse uzansam dokunacak kadar yakındım. Ve evet, onun Çınar'a da aynı mesafede olması hiç iyi değildi. Biraz sonra olacakları kestiremiyordum ve bu yüzden ödüm kopuyordu. Özgür, suratını mide bulandıran bir şeye bakıyormuş gibi ekşitti. "Bana neyi söyledin?" diye sordu. Sesini daha da yükselterek, "Sen bana neyi söyledin ki?" diye bağırdı. Sokaktan geçen birkaç kişi kafasını çevirip bize bakmıştı. "Bana bu adamla birlikte olduğunu söylemedin mesela!"

"Tam olarak öyle değil," diyerek öne atıldım ama adım atmamı engelleyen güç yüzünden geri çekildim. Çınar, kolumu kavramış ve Özgür'ün karşısına dikilmeme engel olmuştu. Çınar'ın bu hareketiyle bozulan dengemi tamamen kaybetmiştim. Bakışlarımı önce Çınar'a, ardından tekrar Özgür'e çevirdim. "Selin ve Cenker bugün evlendi. Ben o yüzden buradayım, Özgür. Eğer izin verirsen sana her şeyi açıklayabilirim."

"Bunu benden nasıl saklarsın!?

Özgür bu kez öyle şiddetli bağırmıştı ki, ondan bu tepkiyi beklemediğim için sesiyle birlikte sıçramıştım. Onu bu hale getirdiğim için kendimi asla affetmeyecektim. Benim mutlu olmamı istemekten başka bir suçu olmayan adamı, öfkeden gözü dönmüş hale getirdiğim için utanıyordum. Ne zaman böyle vicdansız ve düşüncesiz olmuştum ben? Ne zamandan beri kendi isteklerim için bir başkasının duygularıyla oynuyordum?

Çınar, işaret parmağını Özgür'e doğrulttu ve ona doğru bir adım attı. "Eğer sesini bir kez daha yükseltirsen," dedi kanımı dondurmaya yetecek kadar ürkütücü bir sesle. "o zaman olacaklardan ben sorumlu değilim. Seni uyarıyorum, benim sabrımı taşırma."

Özgür öne doğru atıldı ve Çınar'ın yakasına yapışıp onu var gücüyle ittirdi. "Ne yapacaksın, ha? Ne yapacaksın?"

Neler olacağını bilmeme rağmen bütün bunlara engel olacak gücü kendimde bulamıyordum. Ellerimi ağzıma bastırdım ve dehşete düşen gözlerle Özgür ve Çınar'ın birbirini yumruklamasını izledim. Hareket edemiyordum. Sanki damarlarımda dolaşan kan bile durmuştu. Nefes dahi almıyordum. Tek yaptığım şey, sebep olduğum bu düşmanlığa ve nefrete seyirci kalmaktı. "Durun," diye fısıldadım, ancak bunu sesli bir şekilde dile getirmiş miydim, emin değildim.

Çınar, Özgür'ün suratına geçirdiği o son yumruktan sonra onu bir paçavra gibi yere fırlattı. "Seni öldürürüm, orospu çocuğu!" Özgür'ün ağzından ve burnundan kan boşalıyordu. Kavga ciddileştikten sonra yardıma gelen insanlar, benim anlayamadığım dilde bir şeyler söylüyorlardı. Belki de anlıyordum ama beynim şu an bunu ayırt edemiyordu. "Hayır, hayır..." diye inledim, dudaklarımdan kaçan tiz bir hıçkırıkla beraber. Gözyaşlarım aralıksız ve aceleciydi. Kendimden öyle çok nefret ediyordum ki, insanlara yaptırdıklarımı görmeye tahammül edemiyordum. Gücüm tükendiği an, dizlerimin üstüne çöktüm ve bütün ağırlığımla birlikte kaldırıma yığıldım. Artık dayanamıyordum. Çınar'a kavuştuğumu düşündüğüm an ortaya çıkan felaketlere dayanamıyordum. İnsanların başıma toplandığını zar zor kavrayabilmiştim. Görüntü giderek bulanıklaşıyordu. Tanımadığım yüzler ve sesler yüzünden beynim uğulduyordu sanki... Bir şeyler yapmalıydım. Her şeyi düzeltecek, herkesi mutlu edecek bir şeyler yapmalıydım. Aklımda olan şey sadece buydu. Gözkapaklarım, bu ağırlığa dayanamayacak kadar yorgundu. Gözlerim kapanmak üzereyken onları tekrar gördüm. Karanlığımı aydınlatan,
hissettiğim her şeyi anlamlı kılan bir çift göz... Galiba bu felaketlerin sebebi ben değildim, sevdiğim adamın gözleriydi.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin