Yağmur damlalarının toprakla buluştuğu an ortaya çıkan kokuyu ciğerlerime özgürce çektim. Birkaç saattir aralıksız yağmur yağıyordu. Dağ evinin üst katındaki balkondan karanlık ormana baktığım zaman, son birkaç saat içinde yaşadıklarım bana çok uzak geliyordu. Sanki bu evde uykuya dalmış, uzun bir rüyadan uyanmış gibiydim. Ellerimi ahşap korkuluklara dayadım ve gözlerimi kapattım. Yağmur damlaları bütün gerginliğimi söküp alıyordu. İçimden atamadığım tek şey, cevabını bulamadığım o sorulardı. Çınar neden evi satmamıştı? Evi satmadığını bana neden söylememişti? Onu anlamak öyle zor geliyordu ki, sanırım artık bunun için çaba sarf etmiyordum. Derin bir nefes alıp bakışlarımı karanlık gökyüzüne çevirdim. Çınar gibi, diye geçirdim içimden. Çınar da tıpkı gökyüzü gibi, karanlık ve ulaşılmazdı. Artık ona ulaşmaya çalışmıyordum. Ne zaman pes ettiğimi, ona koşmaktan ne zaman vazgeçtiğimi bile bilmiyordum. Çınar'ı aklımdan ve kalbimden silip atmam için o kadar çok sebebim vardı ki... Kurduğum hayallerin çoğunu gerçekleştiremediğim bu evde, bambaşka bir nedenle kalıp bunları düşünüyor olmam çok tuhaftı. Yarın sabah bu evden bir kez daha gidecektim. Belki de bu defa gerçekten son kez, anılarla dolu bu evde nefes alıyordum. Sonsuza kadar burada kalıp gökyüzünü izlemek, yağmur damlalarının birbirleriyle uyum içindeki dansına kapılmak istiyordum. Ama bu imkansızdı. Kendi mutluluğum hiçbir zaman benim ellerimde olmamıştı. En azından bir başkasını mutlu etmek için her şeyi feda edebilmeliydim.
"Uyanıksın," diye fısıldadı arkamdaki yumuşak ses. Derin bir uykudan uyanırmış gibi sıçrayarak arkama döndüm. Çınar'ın dibime kadar gelmiş olduğunu fark edemeyecek kadar dalmıştım.
"E-evet," diye kekeledim. "Uyku tutmadı. Balkona çıkıp biraz ıslanmak istedim."
"Selin uyuduğunu söyledi," diye karşılık verdi, tek kaşını hafifçe kaldırarak. "Şömine başında kestane pişiriyorlar. Sen kestane seversin,, gelmeyecek misin?"
"Selin Beliz'i yatırdığında ben de yatıyordum," dedim omzumu silkerek. "O yüzden uyuduğumu düşünmüştür. Geldiğimizde biraz halsiz hissediyordum ama şimdi iyiyim."
"Pekala," dedi Çınar, ellerini ceplerine sokarken. "Senin için yapabileceğim bir şey var mı?" Çok şey var, demek istedim ama sessiz kalmayı tercih ettim. Çınar'ın yüzündeki tebessüme seyirci kalmak daha güzeldi. Ona eşlik edecek şekilde gülümseyerek, "Kestane diyorsun," dedim. "Gelmemek mümkün mü?"
Çınar'ın yüzündeki gülücük biraz daha belirginleşti. O kadar yakışıklıydı ki, yüzündeki her bir santimetreye ayrı ayrı hayran kalıyordum. Artık o yüze bir başkasının dokunduğunu bilmek beni çileden çıkarıyordu. Çınar, hiçbir şey söylemeden yatak odasına açılan cam kapıyı itti ve benim geçmemi bekledi. Onun bakışlarının üstümde gezindiğini hissederken ilerlemeye devam ediyordum. Adımlarım kırılgan ve diken üstündeydi. Birlikte uyuduğumuz bu odadan böyle ayrılıyor olmak... Sanki her şey daha dün yaşanmış gibiydi. Çınar'ın kokusu usul usul burnuma doluyordu. Şimdi durup ona sarılmak istiyordum. Ona dokunma isteğim öyle kuvvetliydi ki, göğüs kafesim parçalara ayrılıyormuş gibi acıyordu. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde durdu. Yüzümü arkaya çevirip Çınar'ın gözlerinin içine baktım. "Çok tuhaf," diye fısıldadım, titreyen sesime aldırış etmeden. "Şindi bu halde olmamız. Bu eve bambaşka sebepler yüzünden gelmemiz. Belki de...evi gerçekten satmalıydın."
"Bunu istemediğini biliyorum," dedi Çınar. Ilık nefesi tenimi delip geçiyordu. "Ben de istemiyorum," dedi sonradan. "Dedim ya, evi sattığımda burada yaşananlar kaybolmuyordu."
Beni bıraktığında da sana olan sevgim kaybolmuyordu. "Öyle ya da böyle işimize yaradı," diye fısıldadım. Aklımdan geçenleri cesurca söyleyemeyecek kadar korkuyordum. "Neyse ki planın önemli bir kısmını gerçekleştirdik. Şirketle sıkıntı yaşamayacağına eminsin, değil mi?"