20. Bölüm "Eksik Parça"

453 37 5
                                    

Ağaçların sonbahara yeniş düşmüş ve zayıflamış dalları karlarla kaplanmıştı. Yollar, dağlar, ağaçlar bembeyazdı. Gözümün görebildiği her yer beyazdı. Hava bugün diğer günlere oranla daha serindi. Çiftlikten ayrılalı yarım saat olmuştu ve içimi ıssız bir hüzün kaplamıştı. Yaklaşık bir hafta geçirdiğim o cennet köşesine veda ettiğim için kendimi mutsuz hissediyordum. Sonsuza dek o çiftlikte yaşamayı, Clem'le doya doya vakit geçirmeyi, her sabah perdeyi açtığımda güneşin aydınlık yüzünü görmeyi her şeyden çok istiyordum. Tabi bütün bunlar imkansızdı. Güzel olan her şeyin bir sonu olduğu gibi, bu tatilin de sonu vardı. Tıpkı aşkın da sonu olduğu gibi...

"Nisan? Sen iyi misin?"

Bakışlarımı sessizce Selin'e çevirdim. "İyiyim," dedim buruk bir şekilde. "Yollar karlı olduğu için odaklanmaya, dikkatli olmaya çalışıyorum."

"Yağmur geldiğinden beri böyle sessizsin. Çiftliğin son günlerinden de hiç keyif alamadın. Eve döndüğümüz için mü üzülüyorsun?"

Selin'e cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada Miraç araya girip, "Eve dönmüyoruz ki," dedi. "Bu gece otelde kalacağız. Yarın akşama kadar da otelde olacağımızı düşünürsek iki gün daha tatil yapacağız demektir."

Nefesimi üfleyerek dışarı verdim. "Şu otel işi hiç içime sinmiyor," diyerek dudaklarımı yukarı doğru kıvırdım. "Yani çiftlikte yeterince vakit geçirdik, yeterli değil mi? Neden otele gidiyoruz ki?"

"Otel harikaymış ama," dedi Merve. Beni ikna etmek için yüzüne şirin bir ifade yerleştirdi ve arka koltuktan öne doğru sarktı. Gözlerini kapatarak,"Sıcak su, sauna, masaj..." diye fısıldadı. "Şimdi nasıl hissediyorsun Nisan?"

"Hala aynıyım," diyerek gözlerimi devirdim. Çiflikteki son iki günümü Çınar ve Yağmur'u görmemek için köşe kapmaca oynarak geçirmiştim. Genelde şömine başında Özgür'le muhabbet ederek, kitap okuyarak, odamın penceresinden manzarayı izleyerek vakit geçirmiştim. Hatta bu sabah kahvaltıya bile inmemiş, bavullarımızı hazırlamakla meşgul olmuştum. Selda Abla ve ailesiyle- abla dememi o istemişti- vedalaşırken son kahvaltıyı kaçırıp onlarla daha fazla vakit geçirmediğim için pişman olmuştum. Şimdi ise geri dönüyorduk. Gelirken kupkuru görünen yollar, şimdi yoğun kar altında kalmıştı. Bir de otel derdi vardı, asıl sorunumuz buydu. Çiftlikte kaçıp saklanabileceğim bir köşem vardı, otelde ne yapacaktım? Bu karlı havada dışarı kalamazdım. Yarın akşama kadar bir otel odasında da duramazdım, Özgür'e haksızlık etmiş olurdum. Yani onlara katlanmaya, Çınar'ın o kadına nasıl baktığını görmeye mecburdum.

Çiftlikten ayrıldıktan yarım saat sonra Sapanca'daki otelimize varmıştık. Büyük ve lüks bir oteldi, sadece lobiyi görmek bile bunu fark etmeme yetmişti. Çınar, Ertan ve Merve resepsiyondaki görevlilerle konuşurken, diğer herkes lobideki koltuklarda bekliyordu. Yağmur benim tam karşımda oturmuş Çınar'ı beklerken, gözlerimi bir an olsun o kadından ayırmıyordum. Güzel bir kadındı, kendimi kandıracak değildim. Benden daha uzundu ama ben de ondan zayıftım. Açıkçası Yağmur'un karşısında hiç şansım yoktu. O, mankenleri andıran bir fiziğe sahipken, ben küçük bir kız çocuğundan farksızdım. Üstelik o sarışındı ve dikkat çekiyordu. Çınar'ın ona tutulması ve beni öylece hayatından çıkarması normaldi. Öyle dalmıştım ki, Merve'nin bana uzattığı anahtarı çok sonra gördüm. "Nisan? Nisan?" diye tekrarladı birkaç kez. Sonunda derin bir uykudan sıyrılır gibi kendime geldim. "Ha, evet," dedim anahtarı alırken. "Yani şey, teşekkür ederim."

"Birlikte kalıyoruz," dedi Selin. Destek olmak için yavaşça elimi tuttu. Onu ve Beliz'i görünce toparlanmaya çalıştım ve bakışlarımı Yağmur'dan uzaklaştırdım. "Neden?" diye sordum Selin'e. "Cenker ile kalmak istiyorsan..."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin