Sonsuza...

667 36 9
                                    

3 Ay Sonra

Sisli, havasız, boğucu sabah, henüz gün yeni başlarken bile içimi karartmıştı. Aslında temiz bir sayfa açtığımı biliyordum, o sayfada gri ve siyaha yer yoktu. Ama bazı zamanlarda insan ne hissedeceğine karar veremiyordu. Tıpkı başına ne zaman ne geleceğine karar veremediği gibi. Hayat da, hisler de bizim elimizde değildi. Her şeyi kontrol edebilen, her şeye karar verebilen tek bir varlık vardı.

Temmuzun ortalarında havanın böyle olması tuhaftı tabi, belki de saat henüz çok erken olduğu için böyleydi. Gökyüzü kızıla boyanmıştı, güneş henüz tazeydi maviliğin içinde. Ve ben, yapmam gereken son şey için buradaydım. Mezarlıkta. Üç aydır mezarlığa ilk kez bu kadar erken gelmiştim. Eğer bunu bugün yapmazsam, bir daha asla cesaret edemezdim. Cesur olmak zorundaydım, kabullenmek ve kendimi affetmek zorundaydım. Bitmiş bir kalemle yeni bir hikaye yazmak mümkün değildi. Ve eğer hayata tekrar tutunmak istiyorsam, tükettiğim o kalemi kırıp atmalıydım. Çünkü kendim için olmasa bile, hayatımdaki en değerli iki kişi için bunu yapmalıydım.

"Ben geldim." Sesim, geçen zamandan hiç etkilenmemişti. Hala pişmanlığı tazeydi, kaybetmenin acısı hala dudaklarımdan dökülüyordu. "Yine."
Gözlerimden sicim gibi akan gözyaşlarımı sildikten sonra toparlanmaya çalıştım. Hayat çok garip değil miydi? Onu bir daha hiç göremeyecektim. Ona karşı yapabileceğim tek şey mezar taşıyla konuşmaktı. Nasıl alışacaktım? Onun benim yüzümden öldüğü düşüncesine nasıl katlanacaktım? "Vedalardan nefret ediyorum," diye fısıldadım toprağına. "Gitmek...gitmek zorunda değildin. Görmen gereken bir şey vardı." Ellerimi henüz yeni yeni belli olan karnıma sevgiyle bastırdım. "Tanışmanı istediğim biri vardı."

Kurak temmuz sabahına havaya tezat, serinletici bir rüzgar karıştı. Rüzgar bile toprağa karışan mezarlar yüzünden ürperiyordu sanki. Gözümün alabildiği her yer mezardı. Kim bilir ne hikayeler, ne hayatlar vardı... Kimleri geride bırakmışlardı? "Gidiyorum," diye fısıldadım, bunu söylemek düşündüğümden daha zor olmuştu. "O...yani bebek doğana kadar burada olmayacağım. Ve toparlanana kadar."

Hareketlerini belli belirsiz hissettiğim o mükemmel varlık içimdeydi. Ona dokunmak, onu hissetmek bana güç veriyordu. Belki de o, yağmurdan sonra ortaya çıkan gökkuşağımdı benim. Yaşadığım ve yaşayacağım zorlukların sabrı ve yarınlarımın umuduydu. "Henüz seni yeni kaybetmişken burada dünyaya gelsin istemiyorum. Yeni bir başlangıcı olsun, şansı, umudu olsun istiyorum. Ama...döneceğim. Ben..." Ellerimi karnıma bastırdım tekrar. "Biz buraya aitiz ve büyüdüğü zaman ona seni anlatacağım. Hayatımı nasıl değiştirdiğini, bana neler kattığını anlatacağım. O çok...şanslı bir bebek."

Toprağa kazınan ayak seslerini duyunca gözlerimi kapattım. Yaşam kaynağımın kolları, bedenimi güçlü ve güvenli bir şekilde sardı. Çınar, yüzünü saçlarımın arasına gömdükten sonra, "Kesinlikle," diye fısıldadı. "O çok şanslı bir bebek. Çünkü harika bir annesi var."

"Ama onun bile kaderini değiştiren adamı-dedesini- asla göremeyecek."

"O zaman sen anlatacaksın," dedi Çınar. "Kaya Yücetan'ın inatçılığını, dik başlılığını, başarılarını, evlatlarına duyduğu sevgiyi... Özellikle de torununun annesi için yaptıklarını..."

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve "Biliyorum," diye fısıldadım. "O benim hayatımı değiştirdi ama ben onun hayatına göz koydum. O gece babam oraya benim için geldi. Ben olmasaydım hala hayatta olacaktı."

"Bunu bilemeyiz, Nisan. Bildiğim tek şey babanın ölümü yüzünden kendini suçlamaman gerektiği. Kaya Bey otoriter bir adamdı, evet, ama seni seviyordu."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin