32. Bölüm "Sarhoş"

470 35 1
                                    

Multimedyada dans şarkımız var. Siz de bu romantik bölümü şarkı eşliğinde okuyabilirsiniz.

••

Günaydın, uyuyan güzel."

Gözlerimi Çınar'ın sesiyle açtım ve uyanır uyanmaz onu yanımda buluverdim. Böyle bir sabaha uyanmak, benim için gerçek olamayacak kadar güzeldi. Yatakta huzurlu bir şekilde esnedim ve gözlerimi perdeden süzülen güneş ışığına çevirdim. "Yağmur dinmiş," diye fısıldadım, hem şaşırıp hem de mutlu olarak. Yorganı ayağımla ittirdim ve kollarımdan destek alarak oturur hale geldim. "Hava çok güzel görünüyor."

"Bahar geldi sayılır," diye cevap verdi Çınar. Epey dinç ve huzurlu görünüyordu. Her ne kadar ayrı yataklarda uyusak da onun huzurlu bir uyku çektiğini fark edebilmiştim. Ben de en az onun kadar huzurlu uyanmıştım. Bunun sebebi dağ evinde olmak mıydı, yoksa Çınar'ın yüzünde ışıldayan tebessüme seyirci kalmak mıydı, emin değildim.

"Beni izlemeyi bırak da kahvaltı yapmaya inelim," diyerek alay etti Çınar. "Açlıktan vücudumdaki protein depolarından tüketmeye başlayacağım artık."

Kaçamak bir gülümsemeyle, "Seni izlemiyordum," diyerek yalan söyledim. "Hem korkma, sana bir şey olmaz. Beş yıl yemek yemesen yine de ölmezsin. Zaten ölmekle ilgili problem yaşıyorsun."

Çınar işaret parmağıyla burnuma dokundu ve "Seni bekliyorum," dedikten sonra yatak odasından ayrıldı. O gittikten sonra bile yüzümdeki aptal gülümseme yüzünden yanaklarım yanıyordu. Biz yine bu evdeydik, geçirdiğimiz her saniye gerçek ve doğaldı. İnanması zor olsa da, Çınar ve ben tüm zorluklara rağmen yine bir aradaydık. İlişkimize nasıl bir isim vereceğimi henüz bilmiyordum ama bu çok da önemli sayılmazdı. Önemli olan ikimizin de ne hissettiğiydi.

Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra pijamalarımın üstüne bir hırka geçirdim. Çınar'ın bu evi aldığı zaman hediye ettiği ev terliklerimi yatağın kenarında görünce duraksadım. Ah Çınar...bazen ne kadar da anlaşılmaz oluyordu. Kendi kendime gülümseyip terliklerimi ayağıma geçirdim ve ayna karşısında saçlarımı toparlayıp odadan çıktım. Evin içindeki ahşap merdivenlerden inerken burnuma gelen kokular yüzünden gözlerimi kıstım. "Çınar? Bu kokular ne böyle?"

Çınar'ın elindeki tavayı çevirerek mutfaktan çıktığını görünce dudaklarımı şaşkınlıkla araladım. Hemen sonrasında da özenle hazırlanmış kahvaltı masası görüş alanıma girdi. "Yok artık," diye fısıldadım, gözlerimi iri iri açarak. "Bunların hepsini sen mi hazırladın? İyi ama ne zaman? Ayrıca malzemeleri nasıl aldın?"

Çınar göz kırparak, "Ufuk taşımacılık," dedi. Eliyle masayı işaret etti ve benden önce davranıp oturmam için sandalyemi çekti. Bir robot gibi hareket ederek yerime oturdum ve Çınar'ı izlemeye başladım. Çınar, mutfaktaki çaydanlığı masaya koyduktan sonra hiç vakit kaybetmeden yemeye koyuldu. Gözlerimi ne ondan ne de benim için hazırladıklarından alamıyordum. Sanırım sadece kuş sütü eksik dedikleri durum böyle bir şey oluyordu. Masada sevdiğim her şey vardı, her şey düşünülmüştü. "İnanamıyorum," diye fısıldadım. "Hepsini sen yapmış olamazsın, değil mi?"

"Şu tavalardakilerin hepsi benim eserim.Bu kahvaltılıkları da mutfaktan ben taşıdım. Tamam, hazır getirilenler de yok değil."

Sırıtarak, "Kaç çeşit peynir var burada?" diye sordum. "Yani oradan bakıldığında şişko ve doyumsuz gibi mi görünüyorum?" Masanın ortasındaki tavaları işaret ettim. "Bunların hepsini yiyecek miyiz? Yoksa şarküteri reyonunu eve taşımaya mı karar verdin?"

Çınar sessizce gülümsedi. "Ağzım dolu, konuşamıyorum," diye karşılık verdi, o dolu yanakları ve boğuk sesiyle. Ardından yeni doldurduğu çayından bir yudum aldı. Lokmalarını yuttuktan sonra mutfağı işaret ederek, "Daha iyisini yapabileceksen buyur," dedi.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin