-Nisan Güneşi 2-

524 39 5
                                    

Eylül-2017,Montreal/Kanada

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Eylül-2017,
Montreal/Kanada

"Yeni bir gün," diye fısıldadım kendi kendime. İki yıldır hemen hemen her sabah olduğu gibi, bu sabah da Mount Royale Parkı'nda sabah koşusu için hazırdım. Hava fazla soğuk sayılmazdı ama biraz üşüyordum. Kapüşonlu montumun fermuarını göğüs hizama kadar çektim ve biraz soluklanmak için durdum. Yüzümü şehri yeni  ısıtan kızıl güneşe çevirdim ve ciğerlerime bol bol temiz hava doldurdum. Bunu yapmayı seviyordum. Burası, bana hayatın değerli olduğunu hissettiren yerdi. Dört kişilik ailemizin yaşadığı ev, etrafı yüksek binalarla çevrili bir ev olduğu için bu manzaraya ihtiyaç duyuyordum.  Çünkü benim gibi birinin yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacı vardı. Eski acılarının izlerinden sıyrılmış, hayatını yeniden düzene sokmaya çalışan bir kızdım ben. Bunu başarmıştım da aslında. Bu şehirdeki yaşamım eski yaşamıma hiç benzemiyordu. Sanki burada doğmuş ve burada büyümüştüm. Bu his gerçekten çok tuhaftı. Buraya geldiğim ilk gün bunu başaracağıma hiç inanmamıştım ama artık yanıldığımı biliyordum. Burası beni iyileştirmişti. Burası beni değiştirmişti.

Genellikle sabah koşuları dışında kendime ayırdığım vaktim olmazdı. Okuduğum üniversite lise yıllarında hayalini kurduğum üniversitenin çok çok ötesindeydi. Ve ben hayallerime sandığımdan daha yakındım. Henüz mezun olmamış olsam da artık genç bir mimar adayıydım. Bu yüzden okul olmadığı zamanlarda vaktimi,  babamın sırf benim ek öğrenim görebilmem için açtığı mimarlık bürosunda geçiriyordum. Eğitim dışında yoğunlaştığım şeyler de fazlaydı. Annem hastalığının son evresindeydi ve doktorlar onun bu iki yıl mucize eseri yaşadığını söylüyorlardı. Gerçek annemi tanımak beni tamamıyla 'ben' yapmıştı ve artık ayaklarım yere daha sağlam basıyordu. Onu er ya da geç kaybedeceğimi biliyordum- kendimi buna hazırlıyordum da- ama yine de bu beni yaralayacaktı. Bu korkumun önüne geçen tek şey ise sevgiydi. Kardeşimin ve yeğenimin sevgisi. İkisi de benim gülümseme sebebimdi. Selin ile her şeyi paylaşıyordum, o benim diğer yarım gibiydi artık. Düşüncelerimiz, duygularımız birbirini tamamlıyordu. Beliz ise artık iki yaşındaydı ve en zor zamanlarımda bile beni gülümsetebiliyordu. Onun hayatımdaki varlığına sandığımdan daha çok alışmıştım. Bazı geceler benim odamda, benim yatağımda uyuyordu ve onun neşesi benim mutluluğum oluyordu. Beliz babasını hiç görmemişti ve büyüdüğünde ona ne söyleyeceğimizi bilmiyorduk. Selin onu çoğu şeyden vazgeçerek büyütmüştü ve Cenker'in kızıyla tanışmayı hak etmediğini sonuna kadar savunuyordu. Ona hak veriyor muyum, bilmiyordum. Sonuçta ben de babamı çok küçük yaşta kaybetmiştim. Yıllar sonra karşıma bir baba daha çıkmıştı ama şimdi de onu çok sık görmüyordum. Kaya Yücetan için evlat sevgisi, onları maddi anlamda sürekli ayakta tutmak demekti. İşin manevi tarafını pek fazla düşünmüyordu yani. Aslında beni sevdiğini biliyordum. Hatta beni de en az Bulut ve Selin kadar seviyordu. Sadece bu sevgiyi farklı yansıtıyordu. Ben ise onu anlayabilmiş ve onu bir 'baba' olarak kabullenebilmiştim. Geç de olsa her şey yerli yerine oturmuştu bu 'yepyeni' hayatımda.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin