Gözlerimi açtım. Bedenim uyanmış olabilirdi ama ruhum hala dinlenmek için can atıyordu. Bir süre hiç kımıldamadan etrafımı izledim. Güneşin toz pembe perdelerimi pembenin daha açık bir tonuna çevirişini izledim. Tavanda asılı olan krem rengi ev yapımı avizede, karşı duvardaki aile fotoğrafımızda, masamın üstünde dağınık halde duran kağıt topluluğunda gözlerimi gezdirdim. Etrafımdaki her şey o kadar boş ve anlamsız geliyordu ki...
Nişanlanıyoruz. Yağmur ve ben. Biz.
Bir robot gibi yatağımda doğruldum ve ayaklarımı aşağı sarkıttım. Miraç'ın dağınık ve sessiz uykusunu izlemeye koyuldum. Bugün cumartesi olduğu için okula gitmeyecekti ve büyük ihtimalle bütün gün keyfimi yerine getirmeye çalışacaktı. Tabi Merve ve Selin de ona yardımcı olacaklardı. Sessiz bir şekilde iç çektim. Tuhaf hissediyordum. Sanki bütün duygularım yok edilmişti, hiçbir şey hissedemiyordum. Çınar ölmemişti. Çınar yaşıyordu. Çınar geri dönmüştü. Çınar'ın bir sevgilisi vardı. Çınar... nişanlanıyordu. Bu evlilik yolunda bir adım attığı anlamına geliyordu. Ne hissetmeliydim? Saçma geliyordu. Çınar benimle birlikte olmasa bile sonsuza dek yalnız olacakmış gibiydi. Onu tanıdığım günden beri böyle düşünüyordum. Sevgilisi olurdu, genelde yüzünü bir kez gördüğü kadınlarla yatardı ama o aşık olamazdı. Evleniyordu. Kulağa çılgınca geliyordu ama Çınar evleniyordu. Peki, ne zaman nişanlanacaklardı? Düğün ne zaman olacaktı? Çınar ve Yağmur'un düğünü. Belki önümüzdeki yaza? Belki birkaç ay içinde? Belki bir kış düğünü?
"Nisan? Uyandın mı kızım?"
Odamın kapısı kapalıydı ve annemin içeri girdiğini duymayacak kadar dalgındım. Sesini duyunca sıçradım. "Anne?"
"Neden bu kadar erken kalktın bir tanem? Saat daha yedi buçuk."
Çınar nişanlanıyor anne. Kızını öldüren adam evleniyor. Duy beni. Bana yardım et. "Şey," diye geveledim. "Kabus gördüm. Sen kafeye mi gidiyorsun?"
Annem yanıma geldi ve saçlarımı öptü. "Evet bir tanem. Çıkmadan önce seni öpmek için odana uğramıştım. Solgun görünüyorsun. Hasta mısın yoksa?"
Annemin yanağımdaki elini kavradım ve öptüm. "Dün gece geç geldik ya, o yüzden biraz yorgunum. Hasta değilim, gerçekten. Bugün ben de kafeye geleceğim."
"Ne gerek var kızım? Bugün cumartesi. Bir güzel yat dinlen. Kafe yoğun olur şimdi. Kendini hiç yorma sen."
"Bir şey olmaz anne. Evde canım sıkılıyor. Hem seni özlüyorum. Birkaç saat sonra gelirim."
Annem tatlı tatlı gülümsedi. "Eh, sen bilirsin kızım. O zaman ben çıkıyorum. Sıkı giyin gel, anlaştık mı?"
Olumlu anlamda başımı salladım. Annem odadan çıkmadan önce bana bir bakış attı. Anlamını ezbere bildiğim şu meşhur bakış. Senin bir derdin var belli. Her ne varsa yakında çıkar kokusu.
"Hayırlı işler," diye fısıldadım annem çıkmadan önce. O gidince yüzümdeki maskeden kurtuldum ve gülümsemeyi bıraktım. Ayaklanınca Miraç'ın üstünü örttüm ve perdeleri açıp orada öylece dikildim. Sitedeki ağaçlar da benim gibi buruk ve solgundu. Sararıp solan yaprakların rüzgarda yer değiştirmesini seyrettim. Sonbahar, diye düşündüm. Hüzünlü ve kırılgan sonbahar. Beni nasıl bir hayat bekliyordu? Bir gün geçmişi düşünüp gülümseyen o olgun insanlardan olabilecek miydim? Hiçbir zaman tam olmayacaksın Nisan. Bir yanın hep eksik kalacak.
![](https://img.wattpad.com/cover/42822891-288-k205798.jpg)