13. Bölüm "Son Gece"

419 39 5
                                    

Tik tak. Tik tak. Tik tak.

Şöminenin hemen üstündeki ahşap işlemeli duvar saatine baktım. Bozulmuştu. Sürekli aynı saati gösteriyor, ilerlemiyordu. Çıkardığı ses ise zaten yeterince harap olmuş sinirlerimi mahvediyordu. O saati alıp parçalamak, yerden yere vurmak istiyordum. Bu eve hapsedilmiş olmanın acısını saatten çıkarmak istiyor olmam ise ilginçti.

Krem rengi perdeler pencere kenarlarındaki yerlerine tutturulmuştu. Dışarı baktığım zaman ormanı ve ardındaki dağı görebiliyordum. Bu evde olmak, cennette bir köşede yaşamak gibiydi. Şehre bir saat uzaklıktaydık ama insan bu evde kendini şehrin kalabalığından tamamen soyutlanmış hissediyordu. Dışarı çıkıp ormana giden patika yolu takip edildiğinde civarda birkaç tane daha dağ evi vardı. Hepsi o kadardı. Alışveriş merkezleri, kalabalık caddeler, yüksek binalar, marketler... Bunların hiçbiri bu çevrede yoktu. Her şey doğal ve bir tablodan esinlenerek yaratılmış gibiydi.

Hala üşüyordum. Koltuğun bir köşesine sinmiş ve az uzaktaki pencereden dışarıyı izlemeye koyulmuştum. Aklımı bir şeylerle meşgul edince üşüdüğümü unutuyordum. Bir ara göz ucuyla evin içini seri bir şekilde turlayan Çınar'a baktım. Sürekli Tuna'yı arıyordu. Tabi ki Tuna ve Ufuk, Çınar'ın telefonlarına yanıt vermiyorlardı. Benim ise birini arayıp yardım istemek gibi bir seçeneğim yoktu. Şarjım yarım saat önce bitmişti. Eh, bu da benim şanssızlığımdı. Çınar'ın bir çözüm yolu bulmasını beklemek zorundaydım. Telefonumu kullanamıyordum. Kapının önünde bizi buradan kurtaracak bir araba yoktu. Çınar'ın yardım arayışı henüz sonuç vermemişti. Ev buz gibiydi ve ben acıkmıştım. Bütün bu saydıklarım kendimi berbat hissetmeme neden oluyordu ama en kötüsü bu değildi. En kötüsü, bu evde Çınar'la geçirdiğim ızdırap dolu dakikalardı.

"O Ufuk'u elime geçirince doğrayacağım!" diye kükredi Çınar. Onun gür ve dopdolu sesini duyunca sıçradım. Yüzüne bile bakamıyordum. Açıkçası koltuğa sinmek dışında hiçbir şey yapmıyordum.

"Hangi boktan aklıyla Tuna'ya uydu ki?İkisinin de cezasını keseceğim. Beni bu eve mecbur bıraktıklarına pişman olacaklar."

Çınar bu evde kaldığı için mi köpürüyordu, yoksa bu evde beni görmeye mecbur kaldığı için mi böyleydi? Bunu tam olarak kestiremiyordum. "Bağırıp durma," diye fısıldadım. Ne kadar zamandır susuyordum? Boğazım kurumuştu. "Beni çok yoruyorsun."

Çınar evin içinde dolaşmayı kesti ve bakışlarını şaşırarak bana çevirdi. "Yoruldun mu?" dedi alay eder gibi. Yüzüne sebebini bilmediğim bir tebessüm yerleştirmişti. "Daha hiçbir şey yapmadık, bil istedim."

"Ne yapacakmışız?"

"Bu yağmurda şehir merkezine kadar yürümek istemiyorsan geceyi burada geçireceğiz," diye açıkladı. "Eh, burada kalabilmek için de birtakım şeyler yapmamız gerekiyor."

"Çok komiksin," dedim yüzümü buruşturarak. Ellerimi birkaç kez birbirine vurarak onu alkışladım. "Bu harika fikirlerinden dolayı seni kutluyorum. Ama sanırım ben geceyi seninle geçirmeyeceğim."

Çınar gülümsedi. "Öyle mi? Peki, sizin öneriniz nedir küçük hanım?"

"Şarjım bitmiş olabilir ama arkadaşlarım bana ulaşamayınca bir terslik olduğunu fark edeceklerdir."

Çınar tıpkı benim yaptığım gibi ellerini yavaşça birbirine vurdu. "Dahice," dedi dudaklarını yukarı kıvırarak. "ama unuttuğun bir şey var sanki. Senin burada olduğunu kim biliyor ki?"

Kimse bilmiyor. Bu eve geleceğimi ben bile bilmiyordum ki. "Öğrenmeleri zor olmaz," dedim, kendimden emin bir şekilde. "Benim peşime düşerlerse mutlaka Tuna ile iletişime geçerler. Tuna da onlara bu evde olduğumu söyler."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin