49. Bölüm "Seni Seviyorum"

609 45 6
                                    

Uzun, kuvvetli ağaçların arasında adım adım yürüyorum. Yalnızım, hava soğuk. Isınmak için kollarımı ellerimle sıvazlıyorum ama işe yaramıyor. Tanıdık bir yüz görebilmek için etrafıma bakıyorum ama görebildiğim tek şey uçsuz bucaksız bir orman. Yeşilin her tonu gözlerimin önünden geçiyor. Bu ormana neden geldiğimi hatırlamıyorum. Ailemi, Çınar'ı, arkadaşlarımı bulabilme umuduyla çırpınıyorum ama içimdeki korku katlanarak büyüyor.

Birden bir ses duyuyorum ve ürkerek dev bir ağacın arkasına gizleniyorum. Kaya'yı görüyorum, bir kulübeden çıkıp uzaklaşıyor. Onun uzaklaşmasını bekliyorum, sonra kulübeye doğru ilerliyorum. Kulübeye yaklaştıkça gördüklerim kanımı donduruyor. Annem, ablam, Çınar, Miraç, Merve.. Kulübenin camlarını yumrukluyorlar ve dışarı çıkmak için yardım istiyorlar. Onlara doğru koşuyorum ama beni görmüyorlar.

"Sizi çıkaracağım!"diyorum kulübeye doğru attığım her adımda. Sürekli aynı cümleyi tekrarlıyorum, bağırıyorum ama duymuyorlar beni.

Çınar'ın gözlerindeki tanıdık öfkeye şahit oluyorum. Bağırıyor, kendini kaybetmiş gibi sürekli bağırıyor. Annemin çığlıkları kulaklarımı yakıyor her duyduğumda. Çok az bir mesafe kalıyor kulübeye ulaşmama. Yüzümde zafer kazanmış bir edayla gülümsüyorum. Onları kurtaracağıma inanıyorum ama birden bir şey oluyor. Güçlü, çok güçlü bir ses yüzünden kulaklarımı kapatıyorum ve yere yığılıyorum. Etrafa siyah bir duman hakim oluyor, hiçbir şey görmüyorum. Kafamı kaldırdığımda görüş alanıma giren ilk şey kulübeden yükselen alevler oluyor. Çığlık atmak istiyorum ama boğazımdaki acı buna izin vermiyor. Güçlükle ayağa kalkıyorum ve kulübeye doğru koşuyorum. "Anne!" diye haykırıyorum ama alevler öyle güçlü ki artık hiçbirinin yüzünü göremiyorum. "Çınar! Çınar nerdesin?"

Siyaha bulanmış alevlerin arasında Çınar'ı görüyorum. Kulübeden çıkıyor, alevlerden kurtulmak için mücadele ediyor. Ona bakıp gülümsüyorum. Ne olursa olsun bana geleceğini biliyorum. Ardından tekrar bir gürültü duyuyorum. Yere savruluyorum. Kendime gelmek için deli gibi çırpınıyorum ama bu kez ayağa kalkamıyorum. Gözlerimi açmak için çabalıyorum yine. Kulübeye baktığımda gördüğüm şey beynimi uyuşturuyor. Kalbim yerinden sökülmüş gibi bağırıyorum ama işe yaramıyor. Çınar'ın alev almış bedeni küle dönerken benim yapabildiğim tek şey onu izlemek oluyor...

"Hayır! Hayır!"

Yataktan dehşete düşmüş bir halde fırladım ve henüz gözlerimi bile açamamışken çığlık attım.

"Nisan?"

Çınar'ın ellerini yüzümde hissetmemle birlikte gözlerimi araladım ve gözlerimi onun benim için endişelenmiş gözlerine çevirdim. İlk yaptığım şey kollarımı boynuna dolamak oldu. "Kabus," diye fısıldadım. Sırtıma yapışmış ter damlacıklarını hissedebiliyordum. Boğazım kuruduğu için konuşmakta zorlandım. Çınar sırtımı sıvazladıktan sonra yanımdan kalktı ve ışıkları açıp geri döndü. "İyi misin?"

"İyi değilim," diyebildim. Gözyaşlarım yanaklarımla buluştuğu an Çınar'ın küle dönmüş bedeni hafızamda canlandı. "Çok.." Kelimeleri toparlamakta güçlük çekiyordum. "Çok kötüydü."

Beni kollarının arasına aldı ve saçlarımı okşamaya başladı. "Geçti. İyisin ve benim yanımdasın. Kimse sana zarar veremez."

Gözlerimi kapatıp burnumu Çınar'ın göğsüne bastırdım. "Kendim için korkmuyorum ki," diye fısıldadım. "En sevdiklerimi bir arada gördüm," dedim usulca. "En çok da seni gördüm. Yanıyordun, küle dönmüştün."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin