Bakışlarımı, duvardaki altın işlemeli saate çevirdim. Saat 20:05'i gösteriyordu. Hiçbir zaman evim olarak kabullenemeyeceğim köşke geleli on dakika oluyordu. Babam henüz eve gelmemişti. O gelmeden önce Selin'le konuşmanın bir yolunu bulmak zorundaydım. Ne var ki, Leman Yücetan'ın bakışları beni köşeye sıkıştırıyordu. Benden öyle nefret ediyordu ki, o kadının yüzüne baktığım zaman kaybolmak istiyordum. Kahverengi gözleri adeta kin kusuyordu. Benden neden bu kadar çok nefret ediyordu, hala çözebilmiş değildim. Annemi kaybetmenin üzerinden beş ay geçmişti. O, hayatta olsaydı bile babamla aralarında Leman Hanım'ın düşündüğü gibi bir ilişki olduğunu sanmıyordum. Onların arasındaki aşk geçmişe gömüleli yıllar oluyordu. Yani, en azından ben buna inanıyordum.
"Geleceğini önceden haber verseydin keşke," dedi Leman Hanım. Karşımdaki bordo kadife koltukta oturmuş, bacak bacak üstüne atmıştı. Her iki eli de dizlerinin üstündeydi ve gözleriyle beni yerden yere vuruyordu. "Akşam yemeği için sevdiğin bir şeyler hazırlatırdım," diye ekledi, o iğneleyici ses tonuyla. "Baban geleceğini biliyor muydu?"
"Şey, hayır." Heyecanımı bastırmak ve dikkat çekmemek için boğazımı temizledim. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle birlikte, bakışlarımı Leman Hanım'ın memnuniyetsiz yüzüne çevirdim. "Size sürpriz yapmak istedim. Babamın evde olduğunu sanıyordum. Selin'i ve ufaklığı da görmek istedim. Selin'le birkaç gündür hiç konuşamadım, telefonu kapalı. Bir sorun mu var?"
"Ne olabilir ki?" diye sordu Leman Hanım. "Sadece biraz rahatsız. Odasında istirahat ediyor." Birden gerilmiş, oturduğu koltukta daha dik bir hal almıştı. Gergin ve endişeli yüzü, onu ele vermeye yetmişti. Bir terslik olduğunun farkındaydım, artık bundan emindim. Cenker dün akşam anlattıkları konusunda haklıydı. Selin, birinin gelip onu kurtarmasını bekliyor olmalıydı. Aklım almıyordu, babam böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi?
"Ya," diye karşılık verdim, şaşırmış gibi yaparak. "O zaman müsadenizle, ben gidip Selin'e bir bakayım."
"Buna hiç gerek yok," diye karşılık verdi Leman Hanım. Görünüşü ve sesi, pençeleri beni parçalamak için hazırda bekleyen bir kartalı andırıyordu. "Selin yalnız kalmak istiyor. Biraz dinlenmeye ve huzur bulmaya ihtiyacı var. Merak etme, ciddi bir sorunu yok."
"Bunu Selin'e sormayı tercih ederim," dedim, hiç tereddüt etmeden kaşlarımı çatarken. Leman Hanım, benim kız kardeşimi görmeme engel olamazdı. "Üstelik onu huzursuz edeceğimi sanmıyorum. Onu rahatsız eden başka şeyler olduğuna eminim."
"Farkında mısın bilmiyorum ama şu an benim evimdesin. Benim iznim olmadan kızımı görme şansın olduğunu sanmıyorum, Nisan."
Kendimi sakinleştirmek adına nefesimi usulca dışarı verdim. Tırnaklarımı bu kadının suratına geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Ona tahammül etmeye çalışmamın tek sebebi, onun Bulut ve Selin'in annesi olmasıydı. Babamın ne düşüneceği umrumda bile değildi, Leman Yücetan'dan nefret ediyordum.
"O benim kız kardeşim," diye tısladım dişlerimin arasından. "Onu görmeme engel olamazsınız, değil mi? Bir terslik olduğunun farkındayım. Günlerdir onunla konuşamıyorum ve buna son vermeye kararlıyım. Bana engel olamazsınız."
Leman Hanım ayağa kalktı ve bana doğru bir adım attı. Yüzünde o donuk ifade belirdi ve sanki bir yaratığa bakıyormuş gibi yüzünü ekşitti. "Haddini aşıyorsun," dedi, ardından işaret parmağını yüzüme doğrulttu. "Sen bir Yücetan değilsin ve hiçbir zaman da olmayacaksın. Bu eve gelmene Kaya için katlanıyorum. Sen de sınırlarını bil, beni daha fazla zorlama."
"Elinizden geleni yapın o zaman," diye karşılık verdim. Tek kaşımı ona meydan okurcasına yukarı kaldırdım. "Bakalım bana nasıl engel olacaksınız?"