Multimedyadaki şarkı Nisan'ın bölümde söylediği şarkı. Bölüm sonunda dinleyip bölümle bağdaştırmanız süper olur.
••
Günler çok acımasızdı. Zaman su gibi akıp geçerken, kendimi her seferinde kaybolmak istediğim o anın içinde buluyordum. Hava soğuktu, şehir bir gelin gibi bembeyaz ve zarif görünüyordu. Sanki o beyaz örtü bütün o karanlığımızı söküp alacakmış gibi masum ve huzurluydu. Üç haftadır Çınar'ı görmüyordum. Onu en son gördüğümde bir otelin havuzunda sırılsıklam haldeydik. Gözlerimi kapattığım zaman o anı tekrar yaşıyordum. Çınar beni tekrar öpüyor ve kollarının arasına alıyordu. Belki de Çınar beni öptükten sonra oradan çekip giderek hata etmiştim. Belki de onu hiç bırakmamalı, ondan kaçmayı aklımın ucundan bile geçirmemeliydim. Çınar o geceden sonra, yani ben ondan kaçtıktan sonra otelden ayrılmıştı. Ertesi sabah kahvaltıda ne onu ne de Yağmur'u görememiştim. Çınar'ı görmeden, çoğu zaman onun adını bile anmadan koskoca üç hafta geçirmiştim. Günlerimi üniversiteye, yeni arkadaşlarıma, derslere alışmaya çalışarak geçiriyordum. Yorucu bir uyum süreciydi ama bana iyi geliyordu. Sürekli Çınar'ı düşünsem bile çok yoğun günler geçiriyordum ve hayatımdaki bu kalabalık Çınar'ı görme isteğimi bir şekilde baskılıyordu. Dışardan bakıldığı zaman hayatımda her şey yolunda gibiydi. Şu aralar tek sorunumuz babamın Selin ve Cenker'in evlenmesine onay vermiyor olmasıydı ama bunu da bir şekilde halledeceğimize inanıyordum. Selin artık kendi kararlarını verebilecek olgunluğa erişmişti. Her şeyden önce o bir ebeveyndi. Babamın bu evliliğe izin vermeyecek kadar katı olmasına bir anlam veremiyordum ama bu sorunu çözmeye kararlıydım.
Yeni üniversitemde sınav haftası bitmek üzereydi. Bugün günlerden cumaydı ve son sınavımı da atlattığım zaman kendimi daha iyi hissedecektim.
Okula geç kalmamak için hızlıca hazırlandıktan sonra kahvaltımı yapıp evden çıktım. Neyseki arabam vardı ve geç kalma ihtimalimi en aza indiriyordum. Üniversite de evimize çok uzak sayılmazdı; aralarında yarım saat kadar mesafe vardı. Beyazın huzurlu yanı bana eşlik ederken yolculuk yapmak hoşuma gidiyordu. Bugün de üç haftadır yaptığım gibi arabamı otoparka park ettim ve sınava gireceğim sınıfa kadar yürüdüm. Attığım her adımda etrafımda tanımadığım bir sürü yüz görüyordum. Benim tanımadığım çoğu insan beni tanıyor ve parmakla gösteriyordu. Açıkçası bu durumdan hiç hoşnut değildim. Hiçbir zaman, hayatımın hiçbir evresinde 'o kız' olmak istememiştim. Ama malesef Kanada'nın en prestijli üniversitesinden gelip burada doğrudan üçüncü sınıfa başladığım için herkesin dilindeydim."İşte bu bize bahsettikleri kız. Hani şu Kanada'dan gelen ve direk üçüncü sınıfa başlayan. Eh, aynı zamanda üniversitenin kurucusunun torunu. Torpilli tabi."
"Bunun bir de kardeşi vardı, o ne oldu? O da moda tasarımı okuyor diye duymuştum. Kanada'da bir butiği bile varmış."
"O kız hafta başından beri ortalarda yok. Sınavlara da gelmiyor. Haklı kız, üniversite benim olsa ben de hiç gelmem."
Tam da şu an olduğu gibi bitmek bilmeyen, ardı arkası kesilmeyen fısıldaşmalara şahit oluyordum. İnsanlar konuşuyordu ama kimse neler olup bittiğini tam olarak bilmiyordu. Bir şey hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığın zaman atıp tutmak ne kadar da kolaydı. Bu insanlar benim geçmişimi bilmiyordu. Selin'in neden okula gelmediğini de kimse bilmiyordu. Tek yaptıkları konuşmaktı. Ve ben onları, onlara cevap verecek kadar bile önemsemiyordum. Aynı bölümde olduğum birkaç kişi dışında kimseyle gerçek bir iletişim kurmamıştım. Bugün de durup onlara laf anlatacağım bir gün değildi. Sadece sınava girmek ve eve dönüp akşama kadar uyumak istiyordum.