Multimedya: Çınar Arslan
Bir varmış bir yokmuşla başlar bütün hikayaler.. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir geceye daha mahkum olur gözlerim.. Bu ne senin, ne de benim hikayemdi.. Birileri vardı, birileri yoktu. Kimisi geldi, kimisi gitti. Acıyla kıvrandı hücrelerim. Kimin ve de neyin bekleyişiydi bu?
Bu savaştan kim galip gelecekti?
(Yalnızlığım Adım Adım şiir kitabından alıntıdır.)
Dikkat! Bu bölümün tamamı Çınar Arslan'ın ağzından yazılmıştır..
••
Gözlerimin önünde yere yığılışını gördüğümde ona doğru bir adım atmaktan başka bir tepki veremedim. Ağlamıyordu da. Dizlerinin üzerine çökmüş, gözlerini boşluğa sabitlemiş öylece bakıyordu. Bana bakıyordu. Konuşmak istiyordu, hatta bağırmak, vurmak istiyordu belki de bana. Ama şu an bunların hiçbirini yapacak gücü yoktu. Kırılmıştı. Parçalanmıştı.
Burada daha fazla durmamam gerektiğini biliyordum. Gitmeliydim. Gitmem gerekiyordu. Hızlı adımlarla çıkış kapısına doğru ilerlerken bedenime çarpan insanların hiçbirini umursamadım. Tek düşünebildiğim buradan çıkmaktı.
Dışarı adımımı attığımda soğuk havanın yüzüme çarpışı beni kendime getirdi. Bu gerçeğin sonsuza dek saklı kalmayacağını biliyordum. Bildiğim halde beni öfkelendiren, kendimden nefret etmemi sağlayan bu düşüncenin sebebi neydi? Üzülüyor muydum bir kız için? Onu önemsiyor muydum? Ona değer veriyor muydum?
Elbette hayır.
Sadece bu yalanın daha uzun sürmesi gerekiyordu. Henüz erkendi. Gerçeklerin su yüzüne çıkması için henüz çok erkendi.
Otoparka girdiğimde güvenlik görevlilerinden biri koşar adımlarla yanıma geldi. "Çınar Bey, arabanızı çıkarmamızı ister misiniz efendim?"
"Hayır, ben alacağım." dedim cebimden çıkardığım bir miktar parayı adama uzatırken. Adam halinden memnun bir gülümsemeyle yanımdan ayrılırken arabama ulaşmıştım. Hızlı hareket ediyordum çünkü burada kaldığım her saniye onun diz çöktüğü anı yeniden görüyordum. Arabayı çalıştırıp gaza yüklendiğimde aklımdaki düşüncelerin birazını yok edebilmiştim. Otoparktan çıkıp yeniden karanlıkla buluştuğumda tek bir amacım vardı.
••
Arabamı deponun biraz uzağına park etmiştim. Buraya davet edilmeden gelmem onların hoşuna gitmeyecekti. Deponun içinden yükselen seslere bakılırsa hepsi buradaydı. Zaten istediğim şey de buydu.
Deponun kapısında dikilen adama ters bir bakış attım. Buradaki varlığımı sorguluyordu. İçeri gireceğim sırada beni sert bir şekilde itti. "Kimsin sen? Geleceğini biliyorlar mı?"
Geriye doğru attığım birkaç adım beni daha da güçlendirmişti. Adamın yüzüne acımasızca yumruğumu indirdim ve o daha bana karşılık verecek hamleyi yapmadan içeri daldım. Yanılmamıştım. Hepsi içerideydi.
Savaş Timur, beni karşısında zamansız gördüğü için şaşırsa da bunu belli etmemeye çalıştı. Elindeki içki şişesini kumar oynadıkları masaya bırakırken beni inceleme altına aldı. "Burada ne işin var?" diye sorgulamakta gecikmedi.