Ay, gecenin içinde uğursuzca kıvranıyordu. Sessizlikle geçen her saniye bilinmeyene gömülüyordu ve benim yapabildiğim tek şey beklemekti. Kahve fincanını kavrayan parmaklarımı hareket ettirdim ve pencereden dışarı bakarken ciğerlerimi solduran o kasvetli havayı dışarı üfledim. "Hala haber yok," diye fısıldadım iç çekerek. "Yağmur yaşıyor mu onu bile bilmiyoruz."
"O kadının iyi olmasını isteyeceğim aklıma bile gelmezdi," diye karşılık verdi Tuna. Elinde içkisiyle birlikte Mert'in karşısındaki koltuğa uzandı ve gözlerini Mert'in yüzünden kaçırdı. "Şu halimize bir bakın. Yağmur yaşasın diye dua ediyoruz."
"Değişen çok şey var," diye fısıldadım. Kendimi Mert'in yanına güçlükle attım ve koltuğa yaslanıp gözlerimi kapattım. "Yağmur bir anne adayı. Sevdiği adamı ve bebeğini korumak için her şeyi göze alacak kadar güçlü. Üstelik Çınar'a yardım etmiş olmasaydı belki de Çınar şimdi...hayatta olmayacaktı."
"Sakin olalım," dedi Tuna, kadehi bir elinden diğer eline geçirirken. "Böylece beklemek zor ama şu an fazla seçeneğimiz yok. Onlara daha fazla yük olmak istemiyorsak bu işe bulaşmayalım."
Tuna'nın bu işe bulaşmayalım derken ne kastettiğini biliyordum. Benim Çınar'ın peşine düşeceğimi, hem kendimi hem de onu tehlikeye atacağımı düşünüyordu. Haksız da sayılmazdı, söz konusu Çınar olunca mantıklı düşünemiyordum. Ama bu defa ben de Tuna'ya hak veriyordum, beklemek tartışmaya açık olmayan tek seçenekti. "Onlar iyi olsun yeter," diyerek iç geçirdim. Mert, uzanıp elini elimin üstüne koydu ve gergin bir şekilde gülümsedi. Her şey bir yana, Mert'in bir sorunu olduğuna adım kadar emindim. Tuhaf davranıyordu, dilinin ucuna takılan kelimeler vardı sanki. "Sen iyi misin?" diye fısıldadım, Mert'in kulağına yaklaşarak. "Bir sorun mu var?"
Mert, göz ucuyla Tuna'ya baktı ve hemen gözlerini kaçırıp bakışlarını yüzüme çevirdi. "Sonra konuşuruz," dedi, yüzüne yayılan o garip ifadeyle birlikte. Anlayamıyordum, Tuna'dan mı çekiniyordu? İlk karşılaşmalarının hoş olmadığını biliyordum ama bu durumun bu kadar ciddi olmasına hayret etmiştim. Tuna, Çınar'ın evinde Mert'i görünce nasıl bir tepki vermiş olabilirdi ki? Ne kadar ileri gitmiş olabilirdi? Tuhaf şeyler olduğu kesindi.
"Bu ev beni boğuyor," diyerek yerinden kalktı Tuna. Oturduğu yerde üç saniyeden fazla kalamıyordu. Gergin bir şekilde ayağa kalktı ve bulunduğumuz odanın her köşesinde gezinmeye başladı. "Şu an biz de hedef halindeyiz, farkındasınız değil mi? Yağmur'u bulanlar bu evi bulmakta da zorluk çekmeyecektir."
Tuna haklıydı. Şu an Çınar'ın yeni evinde- yani Yağmur'la yaşadığı evindeydik ve güvende sayılmazdık. "Fazla seçeneğimiz yoktu," dedim. "Çınar Yağmur'un yaralandığını duyunca fırladı gitti. Eve gidemezdim, Ufuk da beni buraya getirdi. Hep birlikte daha güvende olacağımızı düşündüm."
"Neyle karşı karşıya olduğumuzu bilsek her şey daha kolay olurdu," dedi Tuna. Konuşurken mimikleri telaşla dans ediyor, hareket ederken nefes almayı bile unutuyordu sanki. "Bu adamlar...artık her kimseler...sadece Yağmur'a mı zarar vermek istiyorlar? Yoksa hedefleri doğrudan ağabeyim mi? Ya da ağabeyimden intikam almak için bizi mi kullanacaklar, hiçbir şey bilmiyoruz."
"Bizimle ne alakası var ki?" diye sordum. Ardından bu sorunun ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu anladım. Böyle adamlar zarar vermek istedikleri insanların zayıf noktalarını bulmak için her yolu deniyorlardı. Çınar'ın edindiği düşmanlar yüzünden başıma gelenleri anımsayınca yüzümü acıyla buruşturdum. Kendim için değil, sevdiklerim için korkuyordum. Düşmanımızın kim olduğunu bile bilmiyordum. Savaş Timur denen o bela hala hayatta mıydı, onu da bilmiyordum. Bildiğim tek şey Çınar'a zarar gelirse kendimi kaybedeceğimdi. Aynı acıları yeniden tatmak istemiyordum, bir kez daha dayanamazdım. Gözlerimi, düşüncelerimin gözkapaklarıma üflediği ağırlığa dayanamayarak kapattım. Çınar'ın ne çok yükü vardı... Aşması gereken ne çok engel ne çok düşman vardı... Bütün dünya bizim birlikte olmamızı engellemek için iş birliği yapıp karşımıza geçmişti sanki... Birden Çınar'ı suçladığım her saniyenin pişmanlığıyla dolup taştım. Onun acılarını hafifletmek, onu perişan eden düşünceleri aklından söküp almak istiyordum. Onu yıpratan ne varsa sonlandırmak istiyordum. Çınar'ı bir kez olsun duvarları olmadan, gerçek tebessümleriyle süslediği sade bir hayat yaşarken görmek istiyordum. Ve ben o hayatın içinde yer almak istiyordum.