Belirsizlik; insanın içini çürüten, onu karamsarlığa sürükleyen en güçlü duygu değil mi? Bu belirsizliği iliklerime kadar yaşıyordum şu anda. Ne olacağımız, ne hissedeceğiz tam bir belirsizlikti.
"Kurtulduk." dedi Çınar demir kapının ardından güvenliklerin gidişini izlerken. "Bizi bulamadı itler."
Başımı sallayarak onayladım. "Ama daha büyük bir sorunumuz var değil mi?"
Çınar sıkıntılı bir şekilde nefesini dışarı verdi. "Kapıları kilitlediler."
"Ne yapacağız şimdi?"
"Beklemekten başka çaremiz yok."
Kollarımı göğsümde birleştirip montuma sıkı sıkı sarıldım. "Çok soğuk. Ne kadar bekleyebiliriz ki?"
"Sabaha kadar."
"Ne? Delirdin mi? Donarız burada sabaha kadar."
Çınar demir kapıyı açmak için kapının koluna yüklendi. "Açmamız imkansız. Açsak bile gürültüyü duyup geri gelirler."
İçime bir huzursuzluk yayılmıştı. "Ne zaman kurtulacağız peki?"
"Sabah. Cenker'i arayıp yardım isterim. Bizi almaya gelirler, merak etme."
"İyi ama burada nasıl vakit geçireceğiz?"
Çınar dudaklarını hafifçe ısırdı ve gülümsedi. "Hızlıca vakit geçirebileceğimiz şeyler var tabi."
Yüzündeki gülümsemeyi görmezden gelmeye çalıştım ve kaşlarımı çattım. "Neymiş o şeyler?"
"Öfkelenme hemen. Belgeyi ararız diyecektim. Birşey ararsak vakit hızlı geçer."
Elbette o sırıtışın altında belge arama fikrinin olmadığını biliyordum. Beni sinirlendirmek, çileden çıkartmak istiyordu. Ama bu oyunlara kanmaya hiç niyetim yoktu. Omzumu silktim. "Sana yardım falan etmem."
"Neden?"
"Ben kimsenin evinden gizlice birşey almam."
"Birinin peşinde casusluk yaparken iyi, evden gizli birşey alırken mi kötü oldu?"
"Senin bu yaptığın resmen hırsızlık."
"Alacağım şey beni ilgilendiriyorsa eğer, hırsızlık falan değil."
"İyi, sen ne arayacaksan ara. Ben bir köşede oturur beklerim."
Çınar umursamaz bir şekilde kapının yanından ayrıldı. Cep telefonunu çıkardı ve ışığını açıp dolapları aydınlatmaya başladı. Dakikalar önce saklandığımız dolabın önüne oturdum ve dizlerimi karnıma doğru çektim. İçerisi gerçekten çok soğuktu. Üşüyordum ama yapacak birşey yoktu malesef. Geceyi bu izbe, küf kokulu yerde geçirmek zorundaydım. Hayır anlamıyorum, zenginler önemli belgelerini ne diye böyle bir yerde saklıyorlardı ki? Kütüphanelerinde, odalarında falan saklayamazlar mıydı?
Başımı dizlerimin üzerine koyup gözlerimi kapattım. Yorgundum. Ve kafası karışmış. Kalbim hala öyle hızlı atıyordu ki buna anlam verememiştim. Belki de itiraflar.. ağır gelmişti. Ya da inanmakta zorlanmıştım. Kokunu seviyorum. Ben de senin kokunu seviyorum. Belki yine yalandı? Çınar beni oyalamak için böyle söylemiş olabilir miydi? Daha birkaç gün önce beni eski mahalleme götürmüş, bir başıma orada bırakmıştı. Bunu yapan adam şimdi nasıl böyle bir itirafta bulunabilirdi ki? Benimle ilgili birşeyi nasıl sevebilirdi? "Dengesiz." dedim kısık bir sesle.
"Anlamadım?"
Çınar'ın bunu duyduğunu görünce hızlıca başımı iki yana salladım. "Hiç, hiçbirşey demedim."