Nisan Güneşi "Veda"

595 41 8
                                    

Veda bölümüne başlamadan multimedyadaki şarkıyı açmanızı tavsiye ederim.

••

4 Ay Sonra

Adımlarımı hiç acele etmeden, sakinliğimi koruyarak atıyordum. Ama aynı zamanda dışarı çıktığımı düşündükçe içten içe sabırsızlanıyordum. Hastane koridorları soğuk ve sessizdi. Bu hissiz duvarlarla vedalaştığımı düşündükçe tuhaf hissediyordum aslında. Son dört ayımı bu hastanede geçirmiştim. Artık 'iyi' olduğumu söylüyorlardı. Hayatımın geri kalanını çoktan şekillendirmişlerdi ve ben bir şeyler yapmak zorunda kalmamıştım.

Dışarı adım attığım ilk an sonbaharın güzelliği karşısında büyülendim. Eşsiz bir tabloyu izler gibiydim ve kelimenin tam anlamıyla donup kalmıştım. Temiz havayı doya doya içime çekerken kısa bir süre önce yağmur yağdığını fark ettim. Yağmur kokusu ciğerlerime ulaştığı an kuş gibi hafiflediğimi hissettim. İhtiyacım olan şey buydu.

Sararıp dökülmüş yaprakların arasında yavaş yavaş ilerlerken etrafımda gördüğüm yabancılara hayretle bakıyordum. Her şey ne kadar da sıradandı. Gördüğüm her insanın farklı bir hikayesi olmalıydı. Keşke insanların gözlerine baktığımda hikayelerini öğrenebilme imkanım olsaydı...

Hastanenin bahçesinden çıktığımda bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Gökyüzü artık mavi ve mutlu değildi. Hastanede kaldığım süre boyunca bu hep böyle olmuştu. Kara bulutlar tıpkı benim ruhum gibi karanlık ve hissizdi.

Hastane bahçesinin karşısında banklar vardı ve beklemek için o banklardan birine oturdum. Kapüşonlu montuma sıkı sıkı sarılmıştım çünkü soğuk hava tenimi etkisi altına almıştı. Birkaç dakika boyunca gözlerimi bir noktaya sabitledim ve dört ay boyunca yaşadıklarımı anımsamaya çalıştım. Artık ağlama nöbetlerine girmek yoktu. Artık kendimi kaybetmek ve bitmeyen ağrılarla uyumaya çalışmak yoktu. İlaçlar, terapiler, soğuk bekleyişler yoktu. Artık hayatla yeniden karşı karşıyaydım. Yeniden yaşamaya çalışmak ve geleceğim için kaygılanmak zorundaydım. Bunu yapabilir miyim, emin değildim. Ama denemek zorunda olduğumun farkındaydım. Bunu kendime borçlu olduğumun farkındaydım.

Bakışlarımı hemen sol tarafımdaki çınar ağacına çevirdim. Sonbahar gelmeden önce o güçlü dalların nasıl göründüğünü hayal etmeye çalıştım. Yemyeşil dallarında ılık baharın nasıl şenlendiğini düşündüm. Şimdi o şenlikten eser yoktu. Ağacın yaprakları sararıp solmuş ve yerlere dökülmüştü. Ayağa kalkıp çınar ağacının yanına gittim ve parmaklarımı ağacın gövdesinde gezdirmeye başladım. "Her şey bittiği için üzgün müsün?" diye sordum, ağacın kurumuş dallarına bakarak. "Üzülme. Bahar yine gelecek."

"Nisan?"

O kadar dalmıştım ki babamın yanıma yaklaştığını bile fark etmemiştim. Sesiyle irkilip ona döndüğümde bana acıyarak bakan gözleriyle karşılaştım. "Baba," dedim bir solukta. "Sen ne zaman geldin?"

"Şimdi," dedi babam. "Ağaçla konuşuyordun." Babamın yüzündeki garip ifadeye baktım. Delirdiğimi düşünüyor olmalıydı. Bu doğru değildi.

"Her şey hazır mı?" diye sordum çınar ağacından uzaklaşırken. "Ne zaman gidiyoruz?" İçimde bir kıpırtı hissettim. Gitmek. Ne kadar da hüzünlü bir kelimeydi. Evet, gidiyordum. Bu şehre, bu ülkeye, içimdeki geçmişe veda ediyordum. Üstelik kimseye haber vermeyecektim. Annemle ve ablamla vedalaşmak zorunda kalmayacaktım. Gidişimi duyduklarında yıkılacaklarını biliyordum ama başka çarem yoktu. Onlara veda etmek benim için ölümden beter olurdu ve böylesi çok daha iyiydi.

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin