"Bir kadeh şarap her zaman çözümdür. Sen sorunun ne olduğundan emin olmasan bile."
••
-2 Gün Önce-
Bir süre tepki vermeden öylece kapıdan çıkıp gidişini seyrettim. Miraç, ayağa kalkabilmem için beni kolumun altından destekliyordu. Ayaklarımdan destek alarak kalkmaya çalıştım ama gücüm yetmedi. Yeniden yere yığılacakmış gibi hissettiğim anda Bulut yanımda bitiverdi ve kollarını belime sıkı sıkı sarıp beni kendine doğru yasladı. Gözlerimi kapatıp bütün bunların berbat bir kabus olduğunu söylüyordum kendime. Birazdan uyanacaksın. Uyanmak zorundasın.
Barın içindeki kalabalığın sesi bir uğultu halini almıştı ve gözlerimi açıp yeniden o kalabalıkla yüzleşmekten korkuyordum. Eğer Bulut'a sıkı sıkı sarılıyor olmasaydım ayakta durmaya dayanabileceğimi sanmıyordum.
Bulut yavaşça eğilip kulağıma fısıldadı. "Seni buradan götürmemi ister misin?"
Başımı sallamakla yetindim. Boğazıma yapışan yumru konuşmama izin vermiyordu. Tek isteğim bir an önce burayı terk etmek ve kendimi kaybedene kadar ağlamaktı. Bulut eliyle elimi sıkıca kavradı ve beni bu kargaşadan uzaklaştırmak için adım attı. Arkadaşlarım da en az benim kadar şaşkındı. Kimse tek kelime etmiyordu ve beni teselli etmeye de çalışmıyordu. Ne için teselli edeceklerdi ki zaten? Tanımadığım biri için mi? Herşey bir yalandan ibaretti ve bu benim dayanabileceğim türden bir ihanet değildi. Çınar'a karşı hissettiklerim normal duygular değildi. Bu duyguların ne olduğunu anlamamıştım üstelik anlamaktan da korkmuştum. Bana baktığında içimi titreten etkiyi yok edebilmek kolay olmuyordu. Onun yatağında uyumuştum. Bana sarılmasına, bana dokunmasına izin vermiştim ve bir an bile pişmanlık duymamıştım. Ama aslında tüm bunlar koca bir saçmalıktan ibaretti. Çınar beni kullanarak ailemi düşmanlarına sunmuştu. Ben onun yanında kendimi güvende hissederken aslında hiç tahmin etmediğim kadar tehlikedeydim. Oyun oynamıştı benimle. En iyi yaptığı şey de bu değil miydi zaten? Acıtmak, kırmak, yok etmek, oyun oynamak!
Karanlık sokakta otoparka doğru ilerlerken Bulut'un elini daha sıkı tuttum ve adımlarımın giderek güçsüzleştiğini hissedince başımı omzuna yasladım. Bulut gerçekleri anlatmasaydı daha ne kadar alet olacaktım bu kirli oyuna kim bilir?
"Biraz yürüyelim Nisan.İyi görünmüyorsun."
Bulut'un yüzüme endişeyle baktığını fark edince ona dönüp iyi olduğumu belirtmek için yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Başımı sallayarak onayladım. Nefes almak istiyordum ama içime hapsettiğim öfkeye daha ne kadar dayanabileceğimi kestiremiyordum. Çığlık atmak istiyordum. Bağırmak, kırıp dökmek, gözlerim kapanana dek ağlamak istiyordum. Ama yapamıyordum işte. Çınar'ın o kapıdan çıkıp gidişiyle içime öyle bir acı yayılmıştı ki bu acıya direnmek kolay değildi. Duyduklarımı sindirebilmem için uzun zamana ihtiyacım olacaktı. Bakalım nasıl başaracaktım ayakta kalmayı? Hala bu olanlara inanamıyorken, hala ondan nefret etmediğimin farkındayken nasıl güçlüymüş gibi yapacaktım?
İlk öpücüğümün sahte olduğu düşüncesini nasıl kabullenecektim?
••
Bulut, arabasını evime birkaç dakikalık mesafede bir parkta durdurana kadar tek kelime etmemiştim. Herşey o kadar anlamsız geliyordu ki konuşmak sadece vakit kaybıydı.
Derin bir iç çektim. "Beni oradan çıkardığın için teşekkür ederim Bulut." Söylediğim ilk cümle bu oldu ve gözlerimi kapatıp koltuğa yaslandım.