37. Bölüm "Cennet"

464 35 4
                                    

Huzurun kokusu.

Ruhumun derinlikleri çok uzun zaman önce benimsediğim o kokuya doyarken, gözkapaklarım gevşeyip rahatladı. Gözlerimi ışığa alıştırmak kolay olmamıştı ama birkaç denemeden sonra başarabildim. Bakışlarım açık mavi duvarlarda gezinirken dejavu yaşıyormuşum gibi hissettim. Yine bir hastane odasındayım, belki de son kez hayata tutunmuştum. Benimle evlenmeni istiyorum. Hatırlamak, bize verilen nimetlerin en güzeliydi. Gözlerim birden yaşlarla doldu, bu kelimeleri işittiğim anı bir kutuya koyup saklamak istiyordum.

"Bir tanem?"

Annemin sesini işitince onun hasta yatağımın yanındaki koltukta olduğunu fark ettim. Uyandığımı görünce elini alnıma bastırıp ateşimi kontrol etti ve "Çok şükür," diye fısıldadı. "Ateşin düşmüş. Bu da iltihap olmadığı anlamına geliyor, doktor öyle söylemişti."

"Kaç gündür...buradayım?" diye sordum, sesim bana bile yabancı gelmişti. "Herkes...iyi mi, anne?"

"Çok şükür, herkes iyi," dedi annem. Nefesimi usulca dışarı verdikten sonra gözyaşlarımın daha çok akmasına izin verdim. "Dün değil, ondan önceki gün getirdiler seni hastaneye. Senin yaralandığını duyunca aklım çıktı, ömrümü bir günde tükettim sanki. Yine de verilmiş sadakan varmış, omzundan vurulmuşsun. Kurşunu çıkardılar."

"Sorun değil," dedim gülümsemeye çalışarak. "Bir yara izi de omzumda olur, fazlası göz çıkarmaz."

Annem nemli gözlerini sildikten sonra, "Bak sen şu deliye," diyerek takıldı. "Annemin yüreğini ağzına getirdim demiyor, fazlası göz çıkarmaz diyor. Sen bir iyileş, sonra soracağım ben sana bunların hesabını."

"Uyandı uyanacak! Hala bir işi beceremediniz be!"

"Bize diyene bak! Hastane odasındaki basit bir kutlama için bile kuaföre gittin! Neymiş efendim, sosyal medyaya attığı fotoğraflarda güzel çıkmalıymış!"

"Didişip durmayın. Bilmem farkında mısınız, burası kıraathane değil, hastane!"

Kapının önünden yükselen sesleri duyunca yüzümde buruk bir tebessüm belirdi. Sesler Miraç'a, Selim'e ve Merve'ye aitti. Nasıl özlemiştim onları... Hayata her tutunuşumda sevdiklerime daha sıkı sarılmak istiyordum. Özellikle de...

Güm.

Kapının hızlıca açılmasıyla Selim ve Ertan'ın kaldığım odanın zeminine kapaklanmaları bir oldu. Annem, "Aaa! Ay! Ay!" diye çığlıklar atarken, Selim benim uyanık olduğumu gördü ve diğerlerine feryat etti. "Sizin yapacağınız işin içine sıça..." Birden durdu ve anneme döndü. "Pardon, teyze. Ben sinirden öyle şey ettim. Bu beceriksizler bir haltı beceremedi."

Özlemini çektiğim herkes yavaş yavaş odaya doluştu. Yatağımın etrafı kuş sürüsü gibi çevrilirken, daha fazla ağlamamak için alt dudağımı ısırdım. "Şu tipe bak," dedi Selim, yüzümü işaret ederek. "Bu çocukken de böyle sulu gözlü, çirkin bir şeydi."

Dil çıkarıp, "Sen kendi sümüklerini ne çabuk unuttun," deyiverdim. Herkes bir kahkaha patlattı ve ardından Miraç, "Bizim kız iyileşmiş, doktora söyleyin de taburcu etsin bunu."

"Bence de," dedi Selim, kolunu Miraç'ın omzuna attıktan sonra. "İki gündür burada keyif çatıyor. Dili de fazla uzamış, nerede bu doktor?"

"Anne şunlara bir şey söyle," dedim kaşlarımı çatarak. "Yaralıyım ben, uğraşmasınlar benimle."

Cenker, kucağındaki Beliz'i Selin'e uzattıktan sonra, "İlk geçmiş olsun benden," dedi. "Gidip doktora haber vereceğim." Parmağını topluluğa doğrulttu. "Doktor gelene kadar kızı uyandığına pişman etmeyin."

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin