20. Bölüm "Acıtan Gerçek"

848 59 6
                                    

Bu his, dünyanın en güzel hissi olmalıydı.

Çınar, dudaklarını dudaklarıma daha büyük bir arzuyla kenetlemişti. Bir elini sırtıma dolamış, diğer eliyle de ensemden tutuyor ondan uzaklaşmamı engelliyordu.

Dudakları yumuşacıktı. Gözlerimi hafif araladığımda karşımdaki kişinin Çınar olduğunu bilmesem bir bebek tenine dokunduğuma yemin edebilirdim. Nefesim kesilmişti. Müziğin sesini, okul bahçesindeki öğrencilerin gürültüsünü algılamıyordum. Kalbimin sesinden başka hiçbir şeye kulak veremiyordum. Büyülenmiştim sanki. Ona dokunmak bütün bedenimin karıncalandığını hissetmeme neden oluyordu. Eminim ki yüzüm kıpkırmızıydı ama şu an bu umrumda bile değildi. Titriyordum. Sanki yere basmıyordum ve bulutların üstündeydim.

Ne kadar süre dudakları dudaklarımda kaldı ve beni uzun uzun öptü bilmiyordum. Sonunda dudaklarımız ayrıldığında geriye doğru bir adım attım ve gözlerimi açtım. Bunu yaptığıma inanamıyordum. Rüyada olmadığımı Çınar yüzüme geniş bir gülümsemeyle baktığında anladım.

"İyi misin?" dedi imalı bir şekilde. Gülümsemesi nefesimi kesmeye devam ediyordu. Elini ıslak dudaklarına götürdü ve hafifçe sildi. Sonra da parmaklarına bulaşan parıltıya bakarak yeniden güldü. "Bunu sevdim." dedi gözlerini yüzüme diktiğinde.

"Bunu sevdim." derken dudaklarına bulaşan dudak parlatıcımı kastediyordu. Utançtan yerin dibine girmek istiyordum ve gözlerimi kaçırdım. "Şey.. o parlatıcı.. dudağa sürülüyor."

Çınar sesli bir şekilde güldü. "Sen iyi misin? Bunu ben de biliyorum."

Bir an kurduğum cümlenin ne kadar saçma olduğunu anladım ve hızla başımı salladım. "Şey.. yani bildiğini biliyorum. Yine de söylemek istedim." Yok. Konuştukça daha da dibe batıyordum.

Çınar işaret parmağını alt dudağıma bastırdı ve güldü. "Güzel bir tadı var. Böğürtlenli mi?"

Gözlerimi dehşete düşmüş bir biçimde açarak yavaşça başımı salladım. "E-evet."

"Hoşuma gitti." diye fısıldadı Çınar. "Bunu hep kullanmak zorunda kalabilirsin." diye ekledi. Gamzeleri, derin bir çukur halini aldı gülümsemesiyle ve göz kırptı.

Hiçbir şey diyemedim. Hareket edemiyordum ve birkaç kez yutkundum. "Be-ben gitsem iyi olur." dedim heyecanla. Sesim çok fazla titriyordu ve sanki buna engel olabilecekmişim gibi elimle dudaklarımı kapattım.

"Az daha kızarırsan alev alacaksın." dedi Çınar yeniden kulağıma eğildiğinde. Yine bir cevap vermedim. Okul bahçesine doğru yürümeye başlamıştım ve o da hafif arkamdan geliyordu. Boynumdaki atkıyı hızla çıkarıp elime aldım. Hatta tuhaf kaçmasa montumu bile çıkarabilirdim. Vücudum gerçekten de alev alacak gibiydi ve bu kıyafetlerin içinde nefes alamadığımı hissediyordum. Sakinleşebilmek adına birkaç kez derin derin nefes alıp verdim. Nefesim havada gözle görülür şekilde dağılıyordu.

Okul bahçesine geldiğimde artık gözden kaybolmak üzere olan dilek balonlarına son kez baktım. Kim bilir bizim dilek balonumuz nereye kaybolmuştu?

İnsanların arasından geçerken bir ölü gibiydim ve yere yığılıp kalmaktan korkuyordum. Bir ara omzuma sert bir darbe alarak geriledim. Arkaya doğru düşecekmişim gibi dengemi kaybettim ama Çınar beni omuzlarımdan tutup destekledi. Elimden tutup yanıma geçerken az önce çarptığım çocuğa da öfkeyle "Yavaş ol." demeyi ihmal etmedi. Çocuk, karşısında Çınar'ı görünce tek kelime etmedi ve sessizce başını salladı. Demek ki Çınar'ı tanıyordu. Bu da demek oluyor ki Çınar'ın tam bir baş belası olduğunu biliyordu. Ne bela ama?

Nisan Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin