Uyandığımda ilk hissettiğim şey soğuktu. Hala karın üzerinde yatıyordum. Beyaz karın üzerinde yavaş yavaş yol almakta olan kırmızı kanı görebiliyordum. Hareket etmeyi bırak nefes almak bile canımı yakıyordu. Olduğum yerde dönmeye çalışınca ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu gördüm. Biraz sürünerek yakındaki ağaca doğru gittim ve sırtımı dayayarak oturmaya çalıştım. Bunu yaparken vücudumun acıyan herbir hücresi yüzünden ağzımdan bir inilti kaçmıştı. Alevler çıkarıp ipi yakmaya çalıştım ama olmuyordu. Bunu düşünmüş olmalıydı.
Etrafı dinlediğim sırada bir anda Jason yanıma belirdi ve " Demek uyandın." diye fısıldadı. Neden beni öldürmediğini anlayamıyordum. Yanıma diz çöküp baş parmağıyla yanağımı silene kadar ağladığımı fark etmemiştim.
" Ağlama. Bu güzel gözleri ağlarken görmek insanın canını sıkıyor."
" Bana iyi davranmaya mı karar verdin?"
" Ben sadece son dakikalarını iyi geçirmen için çalışıyorum."
Elini yanağımdan çekti. Ona bakamıyordum bile. Midem bulanıyordu. Ayağa kalktı ve ağacın etrafında dönmeye başladı. Benimle oyun mu oynuyordu yoksa işkence mi yapıyordu bilmiyordum. Sinirlenmeye başladığımı belli edercesine " Ne bekliyorsun? Bir misafir mi?" diye bağırdım.
" Onun gibi birşey."
" Nasıl yani?"
" Göreceksin. Hepimiz göreceğiz. Şimdi ben şu telefonu bulmaya çalışırken sende çeneni kapalı tut. Ya da bağır. Sonuçta kimse duymayacak."
" Ne!"
Telefonumu neden arıyordu ki? Ben bu bu soruyu ona soramadan ortadan kayboldu. Ama çok geçmeden elinde telefonumla geri dönünce " Şimdi gidebiliriz." diye mırıldandı. Telefonu cebine koyarken beni kucağına aldı ve yürümeye başladı. Karanlıkta kaybolmuş siyah bir araba karşımıza çıkana kadar yürüdük. Beni arka koltuğa bıraktıktan sonra direksiyona geçti ve arabayı çalıştırdı.
" Nereye gidiyoruz?"
" Biliyor musun.. Çok soru soruyorsun!"
" Biliyorum."
" O zaman susmaya ne dersin?"
" Benim sorularımı cevaplamaya ne dersin?"
Durup arkasını döndü ve üzerime eğildi. Nefesi suratıma çarpıyordu. Tıslar gibi " Dikkat ettin mi bilmiyorum ama burada bağlı , yaralı ve birazdan ölecek olan sensin." dedi.
" O zaman bana en azından cevap verebilirsin."
" Bu bir süpriz."
Yola çıktık. Nereye gittiğimizi kestiremiyordum. Ormandan çıktığımızda evimin yanından geçtik. Telefonumu eline alıp birşeyler yazdı. Birine mesaj göndermişti. Daha sonra bir mesaj geldi. Ve bir tane daha. Gelen mesajları yüzüne büyük bir gülümsemeyle okudu ve cevap yazdıktan sonra telefonu bana doğru tutarken " Baksana senin için ne kadar da endişelendi." dedi. Mesajlara baktım.
' Aaron çabuk okula gelmelisin. Çok önemli."
' Adena okulda ne işin var? Ne oldu?!'
' Soru sorma ve gel lütfen sana ihtiyacım var. Kütüphanedeyim.'
' Yola çıktım bile. Sen iyi misin?'
Gözlerim doldu. Beni öldürmemesinin tek nedeni Aaron'a karşı bir yem olarak kullanmak istemesiydi. Ya da en azından David'in böyle istemesi. Artık sadece kendim için değil Aaron içinde korkuyordum. Ağlamamak için kendimi tutmayı denedim ama başarısız oldum. Dikiz aynasından bana bakarken bundan hoşnut bir şekilde gülümsüyordu. Okula geldiğimizde arabayı durdurup beni kucağına aldı ve okulun kapısından içeri girdik. Beni yere bıraktı ve kapıyı hafif aralık bir şekle getirdikten sonra tekrar kucağına aldı. Gözlerimi bağlarken " Şimdi seninle küçük bir oyun oynayacağız." diye fısıldadı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...