Bir an için afalladım. Yüzümün aldığı şekli görmemesi için camdan dışarıya baktığım sırada " Oraya kimseyi götürmediğini sanıyordum." dedim.
" Sen kimse değilsin."
" Bunu sana güvenmem için mi yapıyorsun?"
" Belki.. Ayrıca orası bizi bulamayacakları tek yer. Senin evini biliyorlar."
" Yani senin evini onlar bile bilmiyor mu? David bile."
Adını söylemek ağzımda hoş olmayan bir tat bırakmış gibi yutkundum. Bu ismi yüksek sesle söylemek ikimizede iyi gelmemişti. Kafamda sürekli ormanda olanlar canlanıp duruyordu. Onların konuşmalarından Luke'un kendini öldürmesine kadar. Arabadaki gerginliği dağıtmak istercesine " Bence seveceksin." dedi.
" Peki bu kimsenin bilmediği ev nerde?"
" Sence?"
" Bilemiyorum. Belki bir mağara.. Ya da hayvanat bahçesi."
Gülümserken hiçbir şey söylemedi ama ben bunu bir espri olarak bile göremiyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki duyabileceğinden korkuyordum. Ellerim titriyor , terliyordum. Hayatımda hiç olmadığım kadar tedirgin olmuştum ama yapabileceğim bir şey yoktu çünkü herşeyi öğrenmek istiyordum. İşte o zaman tam anlamıyla bir karar verebilecektim.
Hala ormanın yanından yol alıyorduk ama ilerde nehrin başladığını görebiliyordum. Yol sağa ve sola ayrılıyordu ve sol taraf tamamen nehirken sağ tarafta tamamen kayalıklarla kaplanmıştı. Arabayı ormanın içine kayalıkların yanına doğru sokup durdurdu. İçinden inip ormanda kayalıkların dibinden yürümeye başladığımızda nehri artık onu kapatmakta olan kayalıklar yüzünden göremiyor ama sesini duyabiliyordum.
" Gerçekten nerde yaşıyorsun sen?" diye sorduğumda birkaç adım daha atıp durdu ve " Burda" dedi. Önündeki kayayı kolay bir şekilde kenara ittiğinde karşımıza bir kapı çıktı. Evet bunu neden kimseye söylemediğini şimdi anlayabiliyordum. Bu tam anlamıyla kamufle olmuş bir evdi. Kimse burda bir ev olacağını tahmin edemezdi.
Kapıyı açtığında önce küçük ince bir koridordan geçtik sonra da minik bir odaya çıktık. Oda da kenara atılmış kıyafetler ve bir de duvara yapışık 3 kapılı büyük bir dolap vardı. Dolabın kapısı açık olduğundan içindeki şeyleri görebiliyordum. Luke'un kendi boğazını keserken kullandığı mavi bıçaklar özenle çekmecenin gizli bir bölmesine konulmuştu. Mavi bir sıvının olduğu birkaç şişe ve bir düzine kadar da normal bıçak vardı. Eminim evinin içinden bunların iki katı kadar silah bulunduruyordu.
Bıçaklara baktığımı görünce çekmeceyi sonra da dolabı kapatıp " Biliyorum. Bu biraz ürkütücü." dedi. Hiçbir şey demeden etrafa baktım. Kapı yoktu. " Yani evin burası mı?" diye sorduğumda gülümseyerek başını salladı ve dolabın en uçtaki kapağını açtı. İçindeki ceketleri kenara çektikten sonra ortaya çıkan kolu çekip açtığında evinin orası olduğunu anlamıştım. Gerçekten bunlar için çok uğraşmış olmalıydı.
Başımı eğerek içinden geçtiğimde arkamdan gelip kapıyı kapattı ama etrafıma bakmakla o kadar meşguldüm ki bunu fark edemedim bile. Hemen önümde yerden tavana kadar uzanan camların arkasında nefes kesen bir nehir manzarası vardı. Birkaç adım atıp camın önünde durdum. nehirden başka birşey görünmüyordu. Burası gerçekten harikaydı. Yanıma geldiğinde " Evin.. Güzelmiş." diyebildim.
Camın kenarındaki kolu çekip açtığında dışarıya çıktım. Tamamen kayalıklarla çevrelenmiş dışardan gelen birinin asla göremeyeceği gizli bir cennet gibiydi. Ormandan kopup gelmiş , kayalıkların bu tarafında kalmış birkaç ağaç dışında birşey yoktu. Soğuk bir rüzgar esince ürpererek içeriye geçtim ve evi incelemeye devam ettim.
Başımı yukarı kaldırdığımda üst katın bir kısmını görebiliyordum ama tek görebildiğim koyu renk bir yataktık bu yüzden dikkatimi şu anda olduğum yere , salona verdim. Ev genelde koyu renkler kullanılarak dekore edilmişti ama boğucu bir havası yoktu.
Geniş L şeklindeki koltuğu şöminenin hemen yanındaydı. Şöminenin dört bir yanı duvara gömülmüş olan raflarla çevrelenmişti ve raflar tıka basa kitap doluydu. Yerden tavana kadar raflar uzanıyordu ve insana , bu kadar kitabı nasıl topladığını düşündürtüyordu. İki tane tekli koltuk şöminenin karşısına yerleştirilmişti.
Raflara yaklaşıp kitaplara baktığım sırada o da koltuğa oturup beni izlemeye devam etti. Evi dolduran sessizlik giderek rahatsız edici olmaya başladığında şöminenin yanındaki koltuğa oturdum. Oturduğu yerden kalkıp geldi ve tek bir el hareketiyle şömineyi yaktıktan sonra karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Omzunun üstünden arkasında geniş ve ferah olan mutfağa baktım. Bakışlarımı ona geri döndürürken " Seni dinliyorum. Bana herşeyi anlat." dedim.
Bir süre bana baktıktan sonra ayağa kalkıp " Sana herşeyi göstereceğim." dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Onu takip ederek yukarı çıktım ve üst katın göremediğim kısmına doğru yürüdük. Uzanıp bir kapıyı açtığında yüzünde bunu yaptığına pişman olacağını düşündüğü bir ifade yerleşmişti. İçeriye geçtim.
Sanki bir grup dedektifin sadece benimle ilgili yaptıkları araştırmaları tuttukları bir odaydı bu. Etrafta dosyalar , kağıtlar , fotoğraflar bir sürü belge vardı. Bu gerçekten korkunçtu. Her an takip edilmiş olduğumu , izlenmiş olduğumu anlamak korkunçtu. Beni benden daha iyi biliyor olabilirdi çünkü benimle ilgili herşey o odada vardı. Burdada bir koltuk vardı. Duvarlara yapıştırılmış kağıtlara ve fotoğraflara bakarken gidip koltuğun bir ucuna oturdum. O da gelip koltuğun diğer ucuna oturduğunda etrafa bakmayı kesip ona baktım.
" Bana herşeyi anlat lütfen."
" Herşeyi mi?"
" Evet. En başından."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...