Ukalalık yapmadan beş dakika konuşamıyordu. Araba yavaşları ve David'in görkemli evi aynı zamanda ofisi önünde durduk. Kapıdaki adamlar anahtarları alıp bize selam verdiler ve içeri geçmemiz için kenara çekildiler. Kendimi üstün görevli bir ajan gibi hissediyordum. Hoş , içinde bulunduğumuz durum bundan pek de farklı değğildi. Lobi gibi bir yere geldik ve muhtemelen sekreteri olan bir kadın bize gülümseyerek baktı. Bana doğru gelirken " Lucy! Hoşgeldin. David sizi evinde bekliyor." dedi.
İçeri girmek için kapıya yanaştığımız sırada Lucy'nin hafızası sayesinde kapıdaki şifreyi kolayca hatırladım. Uzun koridorlardan geçip birkaç kapıya daha şifre girdikten sonra evin kapısına ulaştık. Her köşe başında güvenlik için bekleyen biri vardı. Burası yüksek güvenlikli bir labirent gibiydi. Bir kadın bize asansöre kadar eşlik ettikten sonra 2. kat düğmesine basıp yalnız bıraktı. Çok gergindim ve bu gerginliğimin yüzüme yansıdığına emindim. Colin elini omzuma koyarken " Sakin ol. Bundan sonra diğer isimleri kullanmak yok. Ben hep yanında olacağım." dedi. Derin nefesler aldım. Bunu yapabilirdim. Yapmamı sağlayacak tek şey buralarda bir yerlerdeydi ve burdan Aaron'u almadan gitmeyecektim.
Yavaş adımlarla içeri girdik. David telefonda birileriyle konuşuyordu ama biz girer girmez konuştuğu kişiyi umursamadan telefonu kapattı ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bize döndü. Kollarını açarak üzerime doğru gelirken " Ah sonunda. Siz olmadan buralar korkunçtu. Dönmenize sevindim." dedi ve bana sarıldı. Onunla aynı havayı solumak midemi bulandırırken şimdi bana dokunuyor oluşuna katlanamıyordum.
Albert'e de aynı şekilde sarıldıktan sonra karşımızda durup bir süre bize baktı ve sonra da " Pekala o zaman siz işinizin başına geçin. Bu arada akşam nereye geleceğinizi biliyorsunuz. Sizin için herşeyi hazırlattım. Lucy senin için bir kıyafet yolladım umarım beğenirsin." dedi.
Eğer Lucy ve David arasında düşündüğümden farklı bir koruma - patron ilişkisi varsa kendimi öldürebilirdim. Bunu düşünmek bile kusmamı istememe sebep olmuştu ama sanırım öyle bir şey olsa bunu anlardım. Lucy'nin anıları bana gerçekten yardımcı oluyordu ve o anılarda böyle bir şeye rastlamamıştım. Neyse ki..
David'i takip edip bir kapıdan geçtik. Sıralanmış bir düzine kadar masa ve üzerlerindeki yığınla kağıtlar bizi bekliyordu. Bir masaya doğru yürürken Colin eğilip " Solda köşedeki masada kahve var. İçsen iyi olur uyuya kalmanı istemeyiz." dedi.
Colin'in her şeyi bu kadar iyi hatırlıyor olması Albert'in hafızası yüzünden miydi , yoksa buraya önceki gelişlerinden dolayı mıydı bilemiyordum. Benim aksime oldukça dinç ve iyi görünüyordu. Kendimi odanın etrafındaki camlardaki yansımamdan görebiliyordum. Başka bir bedende olsam da yorgunluğum suratıma yansımıştı.
Köşedeki masaya doğru gittim ve kendime olabildiğince koyu ve sert bir kahve yaptım. Uykumu ancak açardı. Kendi masamı bulmak ve işime bakmak için arkamı döndüğümde tüm kahve , sert bir bedenin bana çarpmasıyla dökülüverdi. Sinirle üzerine sıçrayan birkaç damlayı silerken " Sen tam bir gerizekalısın. Dikkat etsene!" diye bağırdı. Zaten bozuk olan sinirlerim , uykusuzluğumla da birleşince kendime hakim olamayarak " Belki de elinde kahve olan bir insanın arkasında durduğun için gerizekalı olan sensindir." diye çıkıştım.
" Bana bulaşma."
" Sen kimsin ki? Ne sanıyorsun kendini?"
" Asıl sen kimsin be!? Seni burda görmedim bile."
Meydan okuyan bakışlarımı üzerine dikerken " Lucy Grand. David'in yakın koruması." dedim sanki bundan gurur duyuyormuşum gibi. Bu sırada Lucy'nin anılarına göz attım ama karşımda duyan bu çocukla ilgili hiçbir şey bulamamıştım. Kollarını birbirine dolarken " Ben Seth. Ben de David'in yakın korumasıyım ve seni görmedim bile." dedi.
" Önemli bir görevdeydik. Sen anlamazsın."
" Kim olduğun umrumda değil. Ayağını denk alsan iyi edersin."
Ona doğru bir adım atmıştım ki Colin'in masasında oturmuş bize baktığını gördüm. Sakinleşmeye çalışarak elimdeki yarısı boşalmış bardağı masaya koydum ve kendi masama doğru yürüdüm. Kahveye gerek kalmamıştı. İnsanın uykularını kaçırtacak kadar sinir bozucuydu.
Bilgisayarı açtım ve onun hakkında biraz bilgi toplamanın iyi olacağına karar verdim. Adının ilk iki harfini yazmak bile yemişti. Önüme bir sürü dosya çıkınca ilkine tıkladım. Sanırım buradaki herkes için böyle dosyalar vardı. Şifreyi yazıp dosyayı açtığımda 18 yaşında olduğunu gördüm. O kasıntı suratı bundan çok daha yaşlı görünüyordu.
Doğduğundan beri özel enstitülerde eğitim almış pahalı okullara gitmiş ve sınavlara girmişti. Yetenek sınavlarına. Merial bölgesinde alınmış en yüksek puanı alınca kendini David'in yanına atıvermiş olmalıydı. Bir anda Colin yanımda belirince korktum ve dosyaları kapattım. Gülümserken " Kıskanma. Sen ondan daha önemli birisin." dedi.
" Lucy'nin böyle eğitimler aldığını sanmıyorum."
" Ben Lucy'den bahsetmiyorum. Senden bahsediyorum."
" Benden mi?
Arama kısmına adımı yazdıktan sonra önüne çıkan ilk şeye tıkladı. Bir sürü haber. Benimle ve Jason'la ilgili. Düelloda olanlarla ilgili. Bariyeri kırdığımı biliyorlardı ve bundan oldukça etkilenmiş hatta biraz da korkmuş görünüyorlardı. Colin elini omzuma koyarken " Hepsi seni biliyor senin hakkında konuşuyor. Daha önce bariyeri kıran olmamıştı. En azından deneyipte hayatta kalan. Yani sen daha önemli birisin." dedi. Başımı salladım. Hiç tanımadığım bir yerde hiç bilmediğim insanlar tarafından ki bu insanların neredeyse hepsi düşmanımdı , konuşuluyor olmak tuhaftı.
Kollarımızdaki saatler titreşti ve ekrana bir not geldi. Colin bana bakarken " Eve gitme zamanı." diye fısıldadı. Beraber kalkıp dışarı çıktık ve o muhteşem uçan arabaya doğru gittik. Colin büyük bir zevkle aracı çalıştırırken " David'e yakın çalışanlar hem birbirlerine hem de ona yakın yerlerde otururlar." dedi. Zihnimde Lucy'nin evi canlandı ama tam olarak bulunduğu bölgeyi kesitremiyordum. Gözümün önünde beliren şık dekore edilmiş salon ve yatak odasından başka birşey yoktu.
Oldukça uzun bir apartmanın önünde durduk ve içeriye girip asansöre bindik. Elim istemsizce 23. kat tuşuna gitti. Demek o kadar yukarıda oturuyorlardı. Kapıların üzerinde isimlerin baş harfinin yazdığı koridorlarda ilerledik ve 153 numaralı oda benimdi. Onun tam karşısında da Albert'in odası vardı. Kapısını açmadan önce bana dönüp " Yemeğe 3 saat var. Seni 19.00'da alırım ve beraber gideriz. O zamana kadar biraz dinlen." dedi.
" Kesinlikle öyle yapacağım."
" Bana ihtiyacın olursa hemen burdayım."umarım beğenirsiniz. lütfen bol bol yorum yapın görüşlerinizi bildirin ve votelayın. şimdiden teşekkürler ve iyi okumalar. <3 :))

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...