Yavaşca bir adım geriye atıp çenesindeki kasların kasılmasını izledim. Bakışlarını yerden ayırıp gözlerime diktiğinde anlayamadığım ama rahatsız edici birşey içime işledi. Yine de ukala gülümsememi bozmadan yürümeye devam ettim. Arabaların olduğu yere geldiğimizde Aaron hiçbir şey söylemeden arabasına bindi ve diğer kimseyi beklemeden gitti. Harry arkasından bakarken kafası karışmış bir şekilde '' Buna birşey mi oldu?'' diye sordu ama tek yaptığım omuz silkmekti. Eric bugünki performansımı beğendiğini gösterircesine omzuma vurdu ve gülümsedi.
'' Yarın kaçta toplanacağız?''
'' Yarın çalışma yapmayacağız. Okula gidiyoruz.''
'' Neden?''
'' Hepimiz aynı anda ortadan kaybolursak bu çok dikkat çeker. Yani aslında müdire bizi biliyor ama öğrenciler soru sormaya başlarsa başımız derde girer. İnan bana meraklı gençler şu an isteyeceğimiz son şey.''
'' Müdire bizi biliyor derken neyi kastettin. Yani tüm bu olanları biliyor mu?''
'' Evet tabiki. Tüm o notları ve gitmediğimiz günleri kim telafi ediyor zannediyorsun?''
'' Bunları bilmesine rağmen bizi okula sokuyor olması bile mucize. Herneyse.. O zaman sizinle yarın görüşürüz.''
'' Görüşürüz.''
Leslie arabasına binmeden önce gelip bana sıkıca sarıldı ve sonra hepsi gittiler. Arabaların arkasından bir süre baktıktan sonra eve doğru yürümeye başladım. Saat daha 12 falan olmalıydı çünkü güneş en tepede karanlık bulutların arasında duruyordu. Burası gerçekten Ekim ayı olmasına rağmen çok soğuktu. Birkaç gün içinde yağmur yağacağına bahse girerdim. Aksi halde bu kara bulutlar daha fazla dayanamazdı.
Birkaç dakika yürüdükten sonra sonbahar nedeniyle dökülen yaprakların birinin ağırlığı altında ezildiğini duydum. Kendimden oldukça emin bir şekilde arkamı döndüm ve etrafa bakarken '' Aaron?!'' diye sorarcasına bağırdım ama sesim boş ormanın içinde yayıldı ve hiçbir cevap gelmedi. Bir süre daha etrafa baktıktan sonra omuz silkerek önüme döndüm ve aniden bir çift mavi gözle karşı karşıya geldim. Nasıl bu kadar hızlı hareket edebildiğini anlamadığımı belli edercesine şaşkınlıkla ona baktım ve inanılmaz derecede hızlı atmakta olan kalbimi yavaşlatmaya çalıştım.
Derin bir nefes alıp yutkunduktan sonra hiçbir şey belli etmemeye çalışarak ona baktım. Burada ne işi vardı ki? Beni mi arıyordu? Birşey söylemek ve kalp krizi geçirmek arasındaki ince çizgide bir süre debelendim ve sonra şu an için en normal olan ifademi ve ses tonumu takınarak '' Jason.. Burda ne işin var?'' diye sordum.
'' Seni arıyordum.''
'' Neden? ''
'' Birkaç gündür okula gelmedin de. Merak ettim.''
'' Merak edilecek birşey yok. Ben...''
'' Eğitimlerle uğraşıp duruyordun. Biliyorum.''
'' Ne yani.. Sen. Biliyor musun?''
'' Aa.. Sana söylemediler demek ki. Ben de bir Lutzum.''
'' Hayır bana kimse söylemedi. Peki sen neden bizimle çalışmalara katılmıyorsun?''
'' Ben ateşi kontrol ediyorum ve zaten Harry'le Aaron yeterince tecrübeli kişiler. Bana eğitimde çok da ihtiyacınız yok. Ama dediğim gibi sadece seni merak ettim. Nasıl gidiyor?''
Söylediği şey karşısında kısa biran şoka girsemde buna neden bu kadar şaşırdığımı bilemiyordum. Resmen elimi kime atsam Lutz çıkıyordu ve bu artık normal bir durum olmaya başlamıştı. En azından onun da bizden biri olduğunu ve yanında rahat olabileceğimi bilerek gevşedim. Beraber evime doğru yürürken '' Fena değil. Bugün bir hava dalgasını durdurdum bile diyebiliriz.'' dedim. Takdir edercesine bana baktı ve gülümsedi. Söylediklerinden tam anlamıyla tatmin olmamış bir şekilde sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...