AARON'UN AĞZINDAN
Aşık olduğumu hissettiğim ilk andan beri işlerin ikimzin içinde yolunda gitmeyeceğini biliyordum. Belki normal insanların hayatında aşk daha normal birşeydi ama bu hayatta benim aşkım , onun hayatını tehlikeye sokmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.
Benimle uğraşmaları , bana zarar vermeleri , işkence yapmaları umrumda olmazdı. Ama Adena.. Onun saçının teline zarar verdikleri an benden bir parça koparmış oluyorlardı ve onu nasıl koruyacağımı bilememek tanrının benim üzerindeki en büyük laneti olmalıydı.
Ona , onu koruyacağıma dair söz vermiştim ve şimdi sözümü tutmanın tam zamanıydı. Bir daha onun canını acıtamayacaklardı. Onun daha güvende olması için kısa olmasını umduğum bir süre boyunca böyle bir fedakarlık yapmam gerekiyordu. Fakat arabaya bindim andan beri içimden bir ses çok büyük bir hata yaptığımı söyleyip beni eve geri döndürmeye çalışıyordu. Ona sarılarak saatlerce öyle kalmamı. Bunu yapmak çok kolay olurdu.
Bu yüzden sinimi akıp giden yollara , zamana ve parmaklarımı sıkıca geçirdiğim direksiyona bıraktım. Geri dönmek istiyordum. O uyurken odaya girmek ve sabah olduğunda beni görünce yüzündeki tebessümle yaşamak istiyordum. Gece onu uyurken seyretmek ve kokusunu içime çekmek. Bir insanın en masum ve savunmasız olduğu an uyurkendir. Çünkü gözlerini kapattığında tüm dünyaya güvenmek zorudasındır.
Geri döneceğime söz vermiştim ve bu sözümde durmayı herşeyden çok istiyordum ama benim önceliğim onun güvende olmasıydı. Ne pahasına olursa olsun. Hep risk alarak yaşayamazdım. Her an ona birşey mi olacak korkusuyla yaşayamazdım. Bu korkuların olmadığı günlerimi onunla geçirdiğimi hayal ederek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sadece o ve ben.
Şimdi o hayatta en çok güvendiğim insanlar birinin , Dylan'ın yanındaydı ve bende biran önce Jason'ı bulmalıydım. Arabayı artık bomboş olan tiyatronun ölünde park alanına bıraktım ve hızla içeri girdim. Öncelikle tüm oyun boyu Adena'yı ve Dylan'ı nerde tuttuklarını bulmalıydım. Bu pek de zor olmamıştı. Adena çok kan kaybetmişti. Yerdeki kan izlerine bakarken kalbimin acıdığını hissettim. Başka birinin kanı olsa bu kadar umrumda olmazdı ama şimdi onu o halde düşününce nefesim kesiliyordu. Neyseki artık bizden biri olduğu için yaraları daha çabuk iyileşiyordu.
Kan izlerini takip ederek birkaç sıra ilerledim. Koltukların arasında yere damlamış tek tük izler giderek sıklaşıyordu. Beni perdenin oraya kadar götürdü. 3 perde yan yanaydı ve sadece ortadakinden kan izleri çıkıyordu. Diğerleri Dylan ve Kristen için olmalıydılar.
Kristen.. Dylan'ın ne hissettiğini biliyordum. Kristen'ı severdim. İlk başlarda Dylan'ın başını derde sokacağını bildiğim için uzun bir süre ondan nefret etmiştim ama bu Dylan'ın onu ve onun da Dylan'ı ne kadar sevdiğini görene kadardı. Sanırım içimdeki şey nefretten çok asla böyle birşeye sahip olamayacağımı düşünmenin verdiği kıskançlıktı. Dylan yıkılmış olmalıydı. İşte bu yüzden , onun durumuna düşmemek için Adena'dan uzak durmam gerekiyordu. Dylan benden daha güçlüydü. Böyle duygularla baş edebilirdi ama ben..
Perdeyi kaldırıp arkasındaki koridora girdim. Duvarlarda el izleri vardı. Canın ne kadar acımış olabileceğini düşününce yeniden nefesim kesildi. Karanlık koridorda önümü göremediğim için parmaklarımı birbirine sürttüm ve minik bir kıvılcım çıkardım. Kıvılcım yayılarak tüm elimi kaplarken önümü görebiliyordum , yürümeye devam ettim. Bir süre sonra 3 koridorun birleştiği yere geldim ve devam ettim. Buradan nasıl kurtulmuşlardı. Çok korkmuş olmalıydılar. Keşke Dylan'a biraz daha teşekkür etseydim. Onu burda bırakmadığı için.
Ve daha sonra önüme bir kapı çıktı. İçerde bolca kan göreceğimi biliyordum ama buna hazır değildim. İlk olmayacaktı ama bu Adena'nın kanıydı. Kapıyı iterek açtım. İçeriye girdiğim anda elimdeki alevler geri çekildi. Oda özel bir odaydı ve güçlerim burda işe yaramıyordu ama yine de görebildiğim kadarıyla içerisi korkunçtu. Savaş alanı gibiydi. Bir nevide öyleydi aslında. Bir kıpırdanma sesi duydum. O kadar hafifti ki ilk önce emin olamadım ama gözlerim karanlığa alışınca bir adım attım ve onu gördüm. Gördüğüm şeyden emin olmak için dikkatlice baktım.
Odanın diğer köşesinde oluşmuş kan gölüne bakmadan diğer köşeye yöneldim ama suratına baktım. Kristen.. Islanmış saçları suratına yapışmıştı ve gözleri korkuyla parlıyordu. Elleri , ayakları ve ağzı bağluydu. Kolları ve suratı kanla kaplanmıştı. Yanağındaki ve kolundaki kesiklerden hala kan akıyordu. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Belimdeki bıçağı alıp onu bağlayan ipleri kesmeye başladım. En son ağzındaki bandı çıkarınca kollarını minnettar bir şekilde boynuma doladı ve " Seni görmek güzel Aaron." diye fısıldadı.
" Seni de."
Derin nefesler aldığını ve kalbinin ne kadar hızlı attığını hissedebiliyordum. Onu hemen ayağa kaldırdım ve beraber kapının oraya gittik. Bıçağımı unuttuğumu fark ettiğimde arkamdan kapının kapandığını işittim. Kristen kapıyı yumruklarken " Aaron! iyi misin?" diye bağırıyordu.
" Kristen burdan gitmen lazım. Hemen!"
" Seni burda bırakamam."
" Arabama git. Orda bir defter var orda yazan ilk adrese git!"
" Seni almadan olmaz."
" Sana ne diyorsam onu yap çabuk git! Çabuk!"
Birkaç kez daha kapıyı yumrukladığını durdum ama sonra sesler kesildi ve koşan ayak seslerini duydum. Umarım bana yardım getirmek gibi bir salaklık yapmazdı. En azından şimdilik güvendeydi. Kapıya bir tekme atmak için birkaç adım uzaklaştığımda Jason'ın benimle alay edercesine konuştuğunu duydum.
" Vay , vay , vay! Aaron , yeniden karşılaştık."
" Jason.."
" O gün şeytan zehrinden öldüğünü umuyordum ama sanırım sende kediler gibi 9 canlısın."
"Aynı şeyi bende senin için söyleyeyim."
Sesi kesildi. Adımlarını dinleyerek sol tarafımda olduğunu anladım ama yine de çok sessiz ve karanlıktı.
" Bugün çok tuhaf bir gün Aaron."
" Hala yaşadığın için mi?"
" Ah hayır. Herkes birbirinin sevgilisini kurtarıyor. Dylan seninkini sen Dylan'ınkini. Ama artık çok sıkıldım."
Derin bir nefes aldığını duyabiliyordum. Artık yürümüyordu. Karanlığın içinden bana yaklaşmış olan bedenini seçebiliyordum. Önümde kapıya yakın bir yerde duruyordu. Gülümsediğini gördüğümde " Ah bu arada mektubumu aldın mı?" diye sordu. Yumruklarımı sıkarken sesimi çıkarmadım. Adena'ya dokunmuş olması bile damarlarımdaki kanın daha hızlı akmasına sebep oluyordu.
" Çok güzel yazmışım değil mi? Biliyorum mektup yazmak çok esiklerde kaldı ama Adena'nın sırtı uzun bir mektup için en güzel yer. Onu niye sevdiğini görebiliyorum. Gerçekten güzel. Aslında ona benimle kalması için bir şans verdim ama kafayı seninle bozmuş. Ama pek uzun süreceğini sanmıyorum."
Son damla. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Bıçağımın kabzasını iyice kavradım ve o daha ne olduğunu anlamadan karnına geçirdim. Karanlığın içinde Jason'ın dizlerinin üzerine çöküşünü ve yere damlayan kanın çıkardığı sesi duyabiliyordum. Acı yakarışları odayı doldururken suratına bir tekme attım ve " Belki bende senin üzerine bir mektup burakırım ne dersin? Böylece David okuyup neler olduğunu anlayabilir." dedim.
Bıçağı bu seferde sırtına sokup biraz oynattım. Bir anda oda aydınlandı ve Jason'ın suratını görebildim. Doğrudan arkama bakan mavi gözleri gülümsüyordu. Başımı arkaya çeviremeden kafama inen sert cismin yarattığı etkiyle sersemledim ve yere yığıldım. Karnıma bir tekme attıktan sonra birinin üzerime eğilip konuştuğunu duydum. David..
" Üzgünüm Aaron ama ben mektup okumayı pek sevmem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Teen Fiction- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...