Camı açıp aşağıya baktım. Atlamadan önce kapımı kilitlemem gerektiğini hatırlarınca aceleyle kapıyı kilitledim ve bir bacağımı camdan sarkıtarak oturdum. Normalde yüksek yerlerden kolay atlayabildiğimizi biliyordum ama daha önce hiç denememiştim ve bu beni korkutuyordu. Derin bir nefes alıp aşağıya atladım. Bir sorun olmadan iki ayağımın üzeirne düşmüştüm ama bileğimdeki bıçağın üzerine çok yüklenmiş olacağım ki bacağımı sıyırmıştı. Eğilip baktığımda yavaşca akan kanı pantalonuma bastırarak sildim. Yürümeme engel değildi.
Yola çıkıp bir taksi bulana kadar koştum. Sonunda bir taksi bulduğumda binip aceleyle " St Marks kilisesine dedim. Philadelphia'nin çok aktif bei gece hayatı vardı ve trafik korkunçtu. Adam benim ısrarlarımla birkaç ışığı geçtikten sonra " Dua etmek için uygun bir saat mi?" diye sordu. Camdan dışarı bakarken " Ne için dua ettiğine göre değişir." diye mırıldandım.
Anlamayan bakışlarla beni bir süre süzdükten sonra önüne döndü. Ona birkaç kere daha hızlı gitmesini söyledim. Şansımıza bir yerden sonra trafik açıldı ve kısa bir sürede kiliseye vardık. Ne kadar olduğunu sormadan parayı adamın eline tutuşturup dışarı fırladım. Kilisenin önünde durup sokağa baktım. Kimse yoktu.. Kapının açık olduğunu görünce merdivenleri koşarak çıktım ve içeri girip kapıyı kapattım.
Etraf aydınlıktı. Mumlar yanıyordu ve esen hafif bir rüzgarda ışıkları titriyordu. Tüylerim ürperdi. Uzun zamandır kiliseye gitmediğimi o zaman fark edebilirdim. Küçükken annem beni götürürdü ama ben tabiki de hiçbir şey anlamadan oturur ve mum dikerdim. Tüm o sözler ürkütücü gelirdi ama ilahilere bayılırdım. Beni hep rahatlatırlardı.
Hafif esen rüzgar sertleşince mumlar söndü. Kilise çanının bir kere çaldığını duydum. Sadece bir kere. Bu bir işaret miydi? Oraya gitmemi mi istiyordu? Aniden salonu dolduran ilahilerle yerimden zıpladım. Birkaç hareketlilik oldu ama karanlığın içinde pek bir şey göremedim. Elimi savurup birkaç mumu tekrar yaktığım sırada salonun en ucunda bulunan ve başka bir odaya açılan kapının ordan bir ses geldi. Daha sonra sıraların olduğu yerdeki bazı tahtalar çatırdadı. Deli gibi etrafıma bakmaktan kafam allak bullak olmuştu ve giderek yükselen ilahiler dikkatimi dağıtıyordu. Birden omzumda bir el hissedince çığlığımı içimde tutamayarak arkama döndüm.
" Anne?"
Annem her bir parçasıyla önümde duruyordu. Yüzüne baktım. Loş ışıkta ışıldıyordu resmen. Onu aynı son gördüğüm zamanki gibi görünüyordu. Hala genç , güzel. Hiç değişmemiş , yaşlanmamış.. Ondan birkaç adım geri atıp parlayan tenine baktım. Hiç yaşlanmamış yüzüne. Gerçekler kalbime bir bıçak gibi saplanırken " Sen annem değilsin." diyebildim.
Pis bir sırıtış yüzüne yayılırken yüz hatları biraz daha değişti. Boyu uzadı ve bedeni irileşti. Sonunda onu olduğu kişi olarak görmeme izin vermişti. Kalbim çok hızlı atıyordu. Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Gülümseyerek öne eğildi ve tiyatro oyuncularının yaptığı gibi selam verdi. Bu onun için kocaman bir oyundan ibaretti. Kendi kendini alkışlarlek " Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Uzun bir aranın ardından işte burdayım. Nasıl ama?" diye sordu. Ayakta kalabilmek için hemen arkamdaki sıraya yaslandım ve " Ben.. Ben anlayamıyorum." dedim.
" Sen hiçbir şey anlamıyorsun Adena."
" Tüm o fotoğrafları yalan mıydı?"
" İyi bir oyuncu olduğumu söylerler. "
" Sen bunları nasıl yapabiliyorsun ki? Ben senin normal biri olduğunu sanmıştım."
" Yakın bir zamana kadar öyleydim tatlım."
" Seni arkadaşım sanmıştım Taylor."
" Evet. Yakın bir zamana kadar Aaron ve annen olduğumuda düşünmüştün ama acımasız hayat işte. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMA
Ficção Adolescente- Sen beni mi izliyordun? - Hemde tahmin edebileceğinden çok daha uzun zamandır. Birden ortadan kayboldu. Etrafıma bakındım. Hayır yoktu. Gittiğini umdum ama birden sağımda belirdi. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu. - S...