Sonsuz gibi geliyor, evet. Ama bakarsın bir gün benim sıram gelir, ben de ait olduğum yeri bulabilirim.
********
It feels like it's taking forever
But one day things can get better
And maybe my time will come
And I'll find out just where I belong....................................
"Hayır!" dedi Cemre. "Hayır, onu demek istemiyorum tabi ki ama..."
"Aması yok Cemre." diye kesti dedesi. Son bir saattir konuştukları halde Cemre yaşlı adama derdini anlatmayı başaramamıştı. "Bu yaptığın çocukça bir kıskançlık ve sana hiç yakışmıyor."
"Kıskanmak mı?" diye bağırdı Cemre sinirle. "Ne kıskanması? Neden Can'ı kıskanacakmışım ki? Üniversiteye gittiği için mi? Hah... Herkes üniversiteye gider. Ne var ki bunda?"
Cemre öfkeden kıpkırmızı olmuş, tüm dünyaya karşı mücadele etmekten yorgun düşmüştü. Niye kimse onu anlamıyordu ki? Sorun Can'ın gitmesi, yalnızlık ya da geride kalmak değildi. Sorun...
Cemre dişlerini sıktığını fark edip kendini rahatlatmaya çalıştı. Dedesinin yüzündeki alaycı tebessüme bakılırsa sahip olduğu azıcık ikna şansını da bu çocukça tavırlarıyla ortadan kaldırmıştı. Anlamayacaklardı. Cemre'nin neden korktuğunu bilmeleri mümkün değildi. Görmeyecekler, hissetmeyecekler ve Cemre günlerce anlatsa da duymayacaklardı.
Derin bir nefes alıp kendini sedire, dedesinin yanına bıraktı. Pes etmiş, ruhunun ağırlığıyla omuzları çökmüştü. Dedesi güçlü elleriyle tutup onu kendine çektiğinde direnmedi. Başını adamın toprak kokan süveterine yasladı ve önünde uçsuz bucaksız uzanan zeytinliğe daldı. Öyle görünüyordu ki hızla yaklaşan geceye karışıp karanlıkla akması gerekiyordu bir şey ümit etmeden.
Dedesi yeniden konuşmaya başladığında yaşlı adamın sesinin rengi yumuşamıştı. "Korkman çok normal sonbaharım." dedi ona iyice sokulup. "Seni anlamadığımı düşünüyorsun, ama anlıyorum. Hem de çok iyi... Değişim, kimse için kolay değildir. Aranıza giren mesafelerden değil, kalbinize dolacak boşluktan korkuyorsun. Kim korkmazdı ki? Ama sen ve Can farklısınız. Siz bir abi kardeşten çok ötesiniz. Bu sadece fiziksel bir ayrılık. Gelip geçici, önemsiz... İnan bana göreceksin."
Göreceklerdi. Birkaç yüz kilometrenin Cemre'nin abisiyle arasındaki bağı koparması elbette mümkün değildi. Onlar farklıydı. Onlar el ele tutuşup bu zeytinliğe adım attıkları andan beri farklılardı. Aileleri küllerin arasında yok olduğundan beri... Ama...
Cemre gözlerini kapatıp daha fazla düşünmemeye çalıştı. Kalbindeki korkular dilinden kopup dökülebilseydi de ne anlama geldiğini bir tek Can anlayabilirdi. O da bir süredir bu seslere kulaklarını tıkamışa benziyordu.
"Hadi git biraz uyu." dedi dedesi onun gözlerini kapadığını görünce. "Sabah da Can'la konuşup bu kavgaya bir son ver. Tamam mı?"
Cemre hafifçe gözlerini aralayıp başını salladı. Yapabileceğine emin olmasa da uykuya dalmak ve aradan birkaç gün geçmeden uyanmamak istiyordu. Dedesi saçlarına kondurduğu sıcak bir öpücükle ona henüz veda etmişti ki terasın girişinde beliren Levent bir kez daha Cemre'nin tüm vücudunun kasılmasına neden oldu. Eniştesinin suratındaki sebepsiz kendine güven Cemre'de onu yumruklama arzusu uyandırıyordu.
"Ruhi Bey..." dedi Levent yalancı bir saygıyla. Cemre'nin teyzesiyle on beş yıldan fazla süredir evliydi, ama ona bir kez olsun baba diye hitap etmemişti. Kızarmış yanaklarına bakılırsa yine içkiyi fazla kaçırmıştı. Cemre dedesinin yüzündeki çizgilerin gerildiğini görebiliyordu. Yaşlı adam ailelerine dadanan bu asalağa yıllardır katlanmayı nasıl başarabilmişti Cemre anlamıyordu ya, dedesi o gece de sakinliğini koruyacak gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...