Belki de geçmişin tozlu raflarına hiç uzanmamak gerekiyordu...
*****
Some things you can't go back to, some things need left alone
Don't mess with a memories of a life passed on*****
Leylim bir buz pistinde kontrolsüzce kaydığını hissediyordu. Dükkandan dışarı nasıl atmıştı kendini, nasıl sokağa çıkmayı başarmıştı söyleyemezdi. Dünya etrafında dönüyor, yer yarılıyor, depremler bildiği her şeyi yıkıyor ve o ayakta kalmaya çabalıyordu. Bacakları daha fazla bedenini taşıyamadığında elektrik lambasına tutundu ve yavaşça kendini kaldırımın köşesine bıraktı. Avucunun içindeki düğmeyi öyle bir sıkıyordu ki etini delip geçmişti tırnakları. Hissetmiyordu.
Hala o dükkanın içinde, kuyumcunun karşısındaydı. Ruhu o tezgahın başında asılı kalmıştı. Yaşlı adamın suratındaki her bir kırışıklık örümcek ağı gibi hafızasının içine uzuyor, gülüşü gerçekleri çarpıtıyor, sözleri bir arı sürüsü gibi düşüncelerinin arasında vızıldıyordu. Duyduklarını yalanlayan bir çığlık vardı Leylim'in kafasının içinde. Kalbi kendini oradan oraya vuruyor, diline ulaşmayan duygular boğazını parçalıyordu.
İlk şoku atlattığı an korkunç bir farkındalık vurmuştu bu kez. Oturduğu yerde katıla katıla ağlıyor, ağzını örten eli bile hıçkırıkların kaçmasına engel olmuyordu. Sokaktan geçenleri görmüyordu ki ne derler diye düşünsün. Kapkaranlık bir çukurun dibinde omuzlarına binen yükle kalakalmıştı Leylim. Oysa nasıl da mutluydu o sabaha başlarken. Cemrelerin zeytinlikte arkadaşlarıyla birlikte kahvaltı yapmış, gülmüş, kahkaha atmış, doyasıya Can'ı görmüş, aklında ona yapacağı sürprizle yollara düşmüştü.
Tek bir kol düğmesi... tek... bir... kol düğmesi... her şeyi böyle değiştirebilir miydi sahiden? Geçmişi yakıp bugünü dönüştürüp geleceği baştan yazabilir miydi? Titreyen elini açıp o sabah Cemre'nin ona verdiği düğmeye baktı Leylim. Bunun Can ve kıza babalarından kalan tek hatıra olduğunu biliyordu. Can'ın ayağa kalkmasını kutlamak için çocuğa aynı kol düğmesinden yaptırmaktan daha anlamlı bir hediye düşünememişti. Çekinerek fikrini Cemre'ye söylediğinde kız o kadar duygulanmıştı ki doğru karar verdiğini anlamıştı.
Cemre bu düğmeyi Ruhi dedenin çocukluk dostu olan kuyumcudan başkasına yaptırmış olamayacağını söylediğinde kahvaltıdan sonra doğrudan dükkanın yolunu tutmuştu Leylim de. Sevdiklerine özel hediyeler hazırlatmayı çok severdi dede. Kızlarına ve torunlarına verdiği kolyeler gibi damatlarını da düşünmüş olması tam da onun zarafetine yakışır bir davranıştı. O yüzden Leylim içeri girip adama kol düğmesini uzatırken yüzünde aptal bir sırıtış vardı.
Hiçbir şey sormamış, kilitli kalmış anıları deşmek istememişti. Sadece aynı düğmeden bir çift daha istiyordu. Ama sonra yaşlı kuyumcunun ağzından tüm düzeni yakıp yıkacak sözler döküldü. "Tabi ya..." demişti neşeyle düğmeyi eline alıp evirip çevirirken. "İlk gün gibi hatırlıyorum bunu yaptığımı. Ayça kızımın düğününden birkaç hafta önce istediydi Ruhi. Aileye giren damada bir şey hediye etmek adettendir, ama pek düşüncelidir Ruhi. İlla özel bir şey olsun istemişti iki kızı evlenirken de."
O ana kadar durumun garipliğini anlamamıştı Leylim. Neden Ruhi dedenin Ayça teyzenin düğününden önce Cemre'nin babasına bir hediye vermek isteyebileceğini düşünemeyecek kadar aşk sarhoşuydu. Fakat sonra "Al işte bak." demişti kuyumcu. "Düğmenin altına işlemiştim. Bak L harfi."
Leylim'in suratında garip bir açıyla asılı kalmıştı gülüşü o an. Adamın daha sonra Levent dediğine, Cemre'nin eniştesinden bahsettiğine, onun hakkında sorular sorduğuna neredeyse emindi. Sadece öne uzanıp düğmeyi geri alabilmiş ve saçmaladığı birkaç sözcüğün ardından kendini dışarı atabilmişti. Ve işte şimdi yerdeydi, kaldırımda, bir başına, göz yaşları içinde... Sadece kendi bildiği bir sırrın yüküyle kalakalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...