Bu kez, söyleyecek kusursuz bir yalanım yok. Peki sen bu yükü benimle taşımaya hazır mısın?
******
This time don't need another perfect lie
Don't care if critics ever jump in line
I'm gonna give all my secrets away******
Öyle olsun diye düşündü Toprak. Bir süre Cemre'nin arkasından bakmış, sonra kendi bisikletine doğru hareketlenmişti. Can'a verdiği sözü elbette tutmanın bir yolunu bulacaktı, ama daha fazla varlığıyla Cemre'yi huzursuz etmek istemiyordu. Kız bisikletini ana yola doğru sürerken sanki onun gittiğinin farkında değilmiş gibi kendi bisikletiyle ilgileniyor gibi yaptı.
Belki de ilk kez o gece Cemre'yi neyin bu kadar korkuttuğunu anlamıştı. Onun neden çekindiğini, neden uzak kalmak istediğini, neden kaçtığını... Toprak ilk kez o gece öfke dolu genç bir kızdan fazlasını görmüştü ona bakarken. Onu daha çok kızdıracağını bildiği halde uzanıp elini tutmak, her şeyin yoluna gireceğini söylemek istemişti. Hala istiyordu. Ona yetişip durdurmayı ve insanların düşündüğü kadar kötü olmadığını anlatabilmeyi umardı. Keşke birine güvenmenin o kadar da zor olmadığını gösterebilseydi.
Cemre takip edilmediğine emin olmak için omzunun üstünden arkasına baktığında Toprak bunun mümkün olmadığını anladı. En azından şimdilik... Kızın kalbini saran kalın duvarda küçücük bir çatlak dahi olsa ruhu içeri sızan ışığı anında siyaha boyardı. Tedirginliği zırhı, korkuları silahı olmuştu belli ki. Ne bir yabancıyı kabul ediyordu içeri ne de kendi bırakıyordu uğruna her şeyi feda ettiği kalesini.
"Sana peşimden gelme dedim!" diye bağırdı kaşlarını çatıp.
Tepkileri o kadar içten ve o kadar büyüktü ki Toprak gülümsemekten alamamıştı yine kendini. "Peşinden gelmiyorum." dedi gülüşünü gizleyip. Cemre'yi daha fazla kızdırmak istemiyordu, ama bisikletini yola doğru çekiştirmeye başlamıştı. "Madem kalmamı istemiyorsun, ben de eve dönüyorum."
"İyi." diye homurdandı Cemre. Az sonra Toprak ona yetişip önüne geçtiğinde sanki geride kalan kişi olmak istemiyormuş gibi inadına hızlanmış, bir kez daha öne geçmişti.
"İstersen birlikte dönebiliriz." dedi Toprak özellikle ona bakmadan. "Nasılsa aynı yere gidiyoruz." Hala neden uğraştığını kendi de anlamıyordu. Yine de kızı gecenin ortasında bu halde yalnız bırakma fikri ondan azar işitecek olmaktan daha yanlış gelmişti.
Cemre "Eve gittiğimi kim söyledi?" diye terslense de Toprak onu duymazdan geldi. Aynı anda kulağına yersiz bir inilti ulaşmış, bir an için Cemre'nin ağladığını düşündüğünden bakışları merakla kıza kaymıştı. Hala asık suratıyla bisikletini çekiştiren Cemre kesinlikle sesin sahibi değildi. Neyse ki... Belki de Toprak yorgunluktan hayaletlerle konuşmaya başlamıştı. Fakat o sırada, ses yine kulağına geldi.
Toprak gayri ihtiyari durup gizemli misafirini görebilmek için çevresine bakındı. Başta emin olmasa da artık birilerini duyduğuna şüphesi yoktu. Bisikleti olduğu yere bırakıp etrafında döndü ve sesin geldiği yönü kestirmeye çalıştı. Sanki çok derinlere gizlenmiş bir ağıt, içli bir şarkı gibi rüzgara karışıp dalga dalga ona akıyordu. Bu çok saçmaydı. O an sahilde onlardan başka tek bir insan yoktu.
Toprak sesin geldiğine inandığı yöne doğru bir iki adım attı. Gözlerini kıstı, kulak kabarttı, tüm dikkatini sesin sahibine verdi. Bulamıyordu. Yeniden Cemre'ye baktı bir yardımı olurmuş gibi. Kızın da az ileride durmuş merakla onu izlediğini o an fark etmişti.
"Ne yapıyorsun?" dedi Cemre kaşlarını çatıp. Toprak susması için elini kaldırınca şaşkınlığı artmıştı. Başta tereddüt etse de merakına yenik düşünce bisikleti bırakıp Toprak'ın arkasından ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...