Bölüm 2.9

415 54 2
                                    

Nedenini söyleme. Sadece öp beni ve elveda de.

******

Don't tell me why
Kiss me goodbye

*******

Toprak Kerem'in onunla konuştuğunun farkındaydı, ama bakışlarını önünde akıp giden manzaradan ayıramıyordu. Arabanın arka camından görünen dünya ne kadar da yabancılaşmıştı ona sadece bir iki hafta içinde. Bakıyor, yer yer görüyor, bazen renkleri bile seçebiliyor ama anlam veremiyordu.

"Toprak?" diyen Kerem kendini göstermek isterce öne eğilmişti. "Kendinde misin abi?"

Toprak bakışlarını manzaradan ayırmadan başını salladı. Belki de kendinden en uzak olduğu anlardan birindeydi, ama Kerem'le dahi paylaşamayacak kadar karanlıktı düşünceleri. Can'ın uyandığı haberini duyduğu ilk andan beri daha da derinleşmişti sanki aklındaki dipsiz çukur. İnkar etmekten yorulduğu gerçekler o kaçtıkça bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Cemre'nin silueti gözleri önünden ağır ağır silinirken kızın hayatındaki varlığı da titremeye başlamıştı. Günlerce onunla, onun için ağladıktan sonra Toprak Can'ın gözlerini açtığını Ece'nin Kerem'e attığı kısa bir mesajdan öğrenmeyi sindiremiyordu.

Cemre gidiyor, Cemre ellerinden kayıyordu. Söylenecek tüm sözler çoktan sarf edilmiş, beklenebilecek tüm mucizeler ömrünü tüketmişti. Bütün umutlarını Can'ın uyanmasına bağlamış olan Toprak sonunda görüyordu, Cemre'yle aralarına dolan uçurum üçüncü bir ruhun varlığıyla dolmayacak kadar derinleşmişti.

"Toprak." diye seslendi Kerem bir kez daha. Bu kez dikkati üstüne çekmek için Toprak'ın koluna da dokunmuştu. "İstersen sen burada kal ha? Ben çabucak Can'ın durumunu öğrenip gelirim."

Toprak arkadaşının şefkat dolu yüzünü inceleyip gözlerini önünde durdukları hastaneye çevirdi. Sahte kış güneşi altında daha bir umut dolu görünüyordu sanki o gün eski bina. Terk edilmiş bir tımarhanenin içine yeniden ışık dolmuştu da bir Toprak dahil olamamıştı bu değişime sanki.

"Ben de geliyorum." dedi arabanın kapısını açıp. Adem ciple birlikte uzaklaşırken bir an için olduğu yerde kalmıştı. Onunla birkaç metre uzaktaki hastane arasında adımla alınamayacak sonsuz bir yol vardı adeta. Kerem kaygıyla izliyor, hareket etmek için arkadaşının bedenini hapseden buzların çözülmesini bekliyordu. Onu durduran görünmez elleri boğazında hissetmese Toprak belki günlerdir gözünü kırpmadan beklediği o güzel habere doğru koşardı. Cemre'nin yeniden güller açan güzel yüzünde arardı kaybettiği ne kadar umudu varsa. Oysa Toprak sadece durmuş bir vaha gibi önünde titreyen görüntüyü izliyordu.

"Leylim şurada." dediğini işitti Kerem'in. "Gel hadi."

Gel hadi... diye düşündü Toprak. Gidecek hiçbir yer olmadığı halde ilerlemeye çalışmak ne kadar saçmaydı. Ayakları Kerem'i takip etse de gözlerini hastane kapısından alamıyordu bir türlü. Ruhunun takılı kaldığı o koridorlarda dolaşsa, yitirdiği duyguları yeniden bulabilir miydi acaba?

"Toprak, Kerem..." dedi Leylim elindeki tostu sallayarak. "İyi ki geldiniz."

"Haberleri ancak aldık." dedi Kerem. Sitem etmeye çalışmadığı halde sözlerinin ne anlama gelebileceğini fark edip pişman olmuştu.

Arkadaşının tepkisini ölçmek için yandan yandan ona baktığını fark etse de umursamadı Toprak. "Can nasıl?" dedi kendine bile yabancı gelen, buz gibi bir sesle.

Leylim hüzünle gülümsedi. "Zor. Çok zor. Tahmin bile edemezsiniz."

"Ece pek bir şey söylemedi ama..." diye sözüne başladı Kerem. Bir kez daha bakışları Toprak'a kaymıştı. Sanki ne söylerse söylesin onun canını yakacağını düşünüyordu. Haksızdı. Toprak'ın canını kendi zehirli düşüncelerinden daha çok yakabilecek kimse yoktu o an.

BAHAR UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin