Okul öyle bir yerdi ki dünya ortadan ikiye ayrılsa, insanlık uzaylı bir ırkın istilasına maruz kalsa ve hatta kıyamet kopup tüm yaşam son bulsa dersler yine de kaldığı yerden devam edebilirdi. Sanki radyasyon bile geçirmeyen o kalın duvarların ardında bambaşka bir hayat akıyor, zaman genleşiyor, saatler uzuyor, günler asla sona ermiyordu. Cemre içinde debelendikçe takılı kaldığı bu örümcek ağına daha da saplandığını hissetmeye başlamıştı.Asla iddialı olmadığı matematikten mi daha fazla nefret ediyordu, hocasına tahammül edemediği fizik dersinden mi emin değildi? İçinde sisteme karşı genel bir isyan vardı ne de olsa. Her sabah bir öncekinden daha büyük bir isteksizle geldiği okul, Cuma gününe doğru katlanılmaz bir Çin işkencesine dönüyordu. Hayatı diğer öğrenciler gibi sıradan bir akışta ilerlese belki bu gidişata alışabilirdi. Oysa birbiri üstüne patlak veren sırlarla başlayan hafta mide krampları, baş ağrısı ve iç sıkıntısıyla devam ediyordu.
Toprak'ın omzunda gözlerini açtığı an saklamaya çalıştığı gerçeklerden birinin daha ellerinden kayıp gittiğini fark etmişti elbette. Kendine bile itiraf edemediği hastalığı Toprak'ı artık şaşırtmıyor gibiydi. Oysa Cemre her defasında daha da utanıyor, kendini biraz daha çıplak, biraz daha savunmasız hissediyordu. Bu yetmezmiş gibi bir de üstüne Levent'in aşağılık günahına ortak olmuş, taşıdığı onca yüke bir yenisini eklemişti. Cemre bu talihsiz karşılaşmayı diğer sırlarıyla birlikte mezara götürmeye hazırdı. Tabi Toprak imalı bakışlarıyla etrafında dolanıp durmasaydı...
Salı gününü tamamen oğlanı görmezden gelerek geçirmişti Cemre. Çarşamba günü elinde anahtarla Toprak karşısında belirdiğinde elbette karşılık vermek zorundaydı. Sonuçta onun için müdürle savaşıp zorla elde etmişti o salonu. Cemre'nin boynunu eğip onu takip etmekten başka şansı yoktu. Yıllardır kullanılmamış aynalı odanın ortasında Toprak'la bir başına dikilirken konuyu müzikalde tutmak için elinden geleni yapmıştı. Ama Toprak önce üstü kapalı bir şekilde hastalığını sormuş, sonra da konuyu teyzesiyle konuşup konuşmadığına getirmişti.
Cemre ne diyebilirdi ki? Ayça'yla karşılaşmamak için neredeyse köşe kapmaca oynuyordu evde. Levent'i boğazlamamak için kendini zor tutuyor, dedesinin yüzüneyse bakamıyordu. Bu iç sıkıntısı yetmezmiş gibi bir de Toprak'ın onaylamayan bakışları yok muydu? İşte Cemre için öldürücü darbe oydu. "Karışma Toprak." demişti defalarca, ama oğlan laf anlayacağa benzemiyordu. Her gün, her boşlukta, bir şekilde karşısına çıkıyor; öğle yemeklerinde yakalarsa yanlarına oturuyor, Burak'ın tüm aksiliklerine rağmen müzikal toplantılarına gelmeyi sürdürüyordu.
En son buluşmalarında haftanın son günü okul çıkışı prova odasını içine girilebilir bile hale getirmek için sözleşmişlerdi. Cemre Toprak'ın bir şekilde bu kararı unutup eve dönmesi için içten içe dua etmişti. Suçluluk, kaygı, korku... Nedeni ne bilmese de Toprak etrafındayken eli ayağına dolaşıyor, davranışları kontrolünden çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
Storie d'amoreDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...