Bölüm 1.33

573 62 19
                                    


Cemre bir anda gözlerini açtı. Beyni gecenin bir körü olduğunu söylese de duvarında turuncu ışıklar dans ediyordu. Neden yatakta değil de yerdeydi? Pijamasıyla odanın ortasında dizleri üzerine oturuyordu. Dışarıdan sesler duymasına rağmen bir süre hareket edemedi. Gözleri yavaşça kendi üzerine kayarken sayısız dua dökülüyordu titreyen kalbinden. Olmasın diye düşündü. Lütfen bir daha olmasın.

Mavi bluzu ve şortu temiz görünüyordu. İyiyim diye telkin etti kendini Cemre. Ağır ağır ayağa kalkarken avuç içlerini tavana dikti. Yaralanmamıştı. İyiyim diye düşündü sevinçle. Her şey yolunda. Çıplak ayaklarındaki pisliği aynı anda görmüştü. Kalbi kafesini yırtıp kaçmak istercesine çarparken nefes almadan kalakalmıştı olduğu yerde. Bileklerine kadar çamur içindeydi. Bir kez daha, yine, yeniden tekerrür ediyordu tarih. Ensesinde duran kabus tırnaklarını geçirmek için gecenin çökmesini beklemişti demek.

Penceresinin ötesinden gelen bağırışlara koridordaki sesler katılmıştı şimdi. Birilerinin can havliyle haykırdığını duyabiliyordu Cemre, ama hareket etmesi imkansızdı. "Yangın!" kelimesini seçti kulakları. "Koşun." dediğini işitti bir başkasının. "Su!" diye inliyordu tanımadığı insanlar. Ayak seslerinden de bahçeden gelen gürültülerden de o hariç herkesin koşturduğunu anlayabiliyordu Cemre. Oysa onun gözleri masumca yerde duran kibrit kutusuna takılmış, bedeni felç geçirmiş gibi kaskatı kesilmişti. Ne uzanıp o kutuyu eline alabiliyor, ne de bakışlarını çevirebiliyordu.

Yangın diye tekrar etti beyni dışarıdan gelen sesi. Yanıyorlardı. Cemre odasının ortasında bir kibrit kutusuyla öylece dururken zeytinlik yanıyordu. Sanki yeniden beş yaşına dönmüştü. Gecenin ortasında gözlerini yanan evlerinin bahçesinde açmış, alevlerin sarmaladığı yuvasını izliyordu hareketsiz. Tıpkı şimdi olduğu gibi vücudu kontrolünden çıkmış, yüzünü kavuran sıcağa rağmen elleri buz kesmişti. Çamura bulanmış geceliği ve avucunun içinde duran tek bir kol düğmesi dışında hiçbir şey yoktu üzerinde. Çocuk aklı o gece ayaklarının dibinde duran kibritlerin ne olduğuna anlam verememişti. Oysa büyümüş Cemre bunun ne demek olduğunu biliyordu.

Kapısı gürültüyle açıldığında bile arkasını dönemedi. "Cemre koş!" demişti abisi. "Depo yanıyor!"

Umutlarımız ölüyor demek istemişti. O ana kadar topladıkları mahsuller, onca insanın emeği, gelecekleri Cemre'nin ellerinde kavruluyordu. Abisinin adımları koridorda uzaklaşırken Cemre bir süre daha hareketsiz kalmış, sonra bir anda panikle yere kapaklanıp kibrit kutusunu almıştı. Titreyen elleriyle suç aletini çekmecesine saklarken ne yaptığını kendi bile bilmiyordu. Kontrolünden çıkmış bedeni bahçeye doğru koşturmuş, insanların arasına karıştığında yardım etmek için su dolu kovalardan birini kapmıştı.

"Hortumu getirin!" diye bağırıyordu Rıfat Abi. Deponun yanması bir kabussa alevlerin ağaçlara sıçramasının bir kıyamet anlamına geldiğini oradaki herkes biliyordu. Cemre şoktan çıkmış kendini kaosun akışına bırakmıştı. Herkesle birlikte koşturuyor, eğiliyor, kalkıyor; sanki tüm suç onun değilmiş gibi zeytinliği kurtarmak için mücadele ediyordu. İtfaiye geldiğinde bile geride durmayı becerememiş, yangının ortasında alevlere direnmeye devam etmişti. Köylüler, haberi alıp kasabadan zeytinliğe akın eden insanlar hatta komşuları Karasular... Herkes korkuyla sonucun ne olacağını izliyordu.

"İyi misin?" demişti panikle yanına koşan Toprak, ama Cemre ona boş bakmaktan fazlasını yapamamıştı. Küle bulanmış kıyafetleri çamurlu ayaklarını gizlese de günahları ruhunda yazılıydı. Yangın söndükten sonra bile durduğu yerden depoyu izlemeyi sürdürmüş, bu yeni yükü nasıl taşıyacağını bilmeyen kalbiyle bir başına kalmıştı. Abisi ona sarıldığında ağladığının farkında bile değildi.

BAHAR UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin