Neyin yanlış olduğunu söyleyemem, ama o kuşlar yok muydu? İşte onlar geldiğinde her şey değişmişti...
Something is wrong, I can't explain
Everything changed when the birds came
You'll never know what they might do if they catch you too early
We need to fly ourselves before someone else tells us how
Something is off, I feel like prey, I feel like praying..................
Cemre bacaklarını karnına çekip vücudunun tamamını üzerindeki örtünün altına sakladı. Hava giderek soğuyor ama sol yanından buram buram yayılan ateş tenini ısıtmaya devam ediyordu. Hayatı boyunca aradığı sığınağı bulmuşçasına Toprak'ın kolunun altına yerleşmiş, başını onun omzuna yaslamıştı. Kışın ortasında baharı yaşıyordu kelebek gibi saçına konan her busede. Toprak'ın baharatlı parfümü kendi kokusundan bile daha aşina gelmeye başlamıştı neredeyse.
Belki iki saattir aynı salıncakta oturuyor, kalkmak için tek bir girişimde bulunmuyorlardı. Şarap şişesinin dibini gördükten sonra Toprak başka tercihlerle içmeye devam etmiş, Cemre'yse kendini tamamen kaybetmemek için durmak zorunda kalmıştı. Dünya zaten fazlasıyla hızlı dönüyordu. Tek bir gece içinde yaşadığı iniş çıkışlar onun çalkantılı psikolojisi için bile fazlaydı.
Gökyüzüne ilk o gece tırmanmıştı Cemre. Başı bulutlara değdiğinde Toprak'ın kollarındaydı. Yükseldiğinden bile hızlı yere çakıldığında henüz keşfettiği kanatlarını da kırmıştı. Yerin bin kat altında alevlerin ortasında bulmuştu bu kez kendini. Toprak'ın eli ona uzansa da saplandığı çamurdan kurtulabileceğini düşünmüyordu. Ona şans getirdiğine inandığı kolye bir anda darağacının ipi oluvermişti. Boğuluyordu. Toprak geçmişini dalgalara gömerken sadece durup izlemiş, onu bir duygudan ötekine savuran adama git diyememişti.
Şimdi tüm yaşananların üzerinden koca bir ömür geçmiş gibi hissetse de ruhu hala sarsıntının etkisindeydi. Midesinden atamadığı bulantının adı aşk mıydı, tutku muydu, hasret miydi bilmiyordu. Hayatı boyunca kimsenin ona kendini bu denli savunmasız hissettirmediğine yemin edebilirdi. Teni parça parça çekiliyordu bedenini yasladığı adama. Ruhu kime sığınacağını şaşırmıştı. Aklı uyarı sinyalleri gönderiyordu ama onu dinleyecek çalışan tek uzvu kalmamıştı. Toprak'ın sesi kulaklarını gıdıkladığında zihni tamamen uyuşuktu.
"Güneş doğmak üzere."
Eve dönme vakti geldi kül kedisi demek istemişti. Cemre sanki salıncaktan kalktığında dünya tersine dönecekmiş gibi sıkıca tutunuyordu o ana. Büyüyü bozmaya da hayatına kaldığı yerden devam etmeye de cesareti yoktu.
"Eve dönmek istemiyorum." dediğinde aslında bunu sessizce aklından geçirdiğini sanıyordu. Toprak gülerek ona daha da sıkı sarıldığında hislerini böyle fütursuzca paylaştığı için kendine kızdı. Onun karşısında zaten o kadar zayıf kalmıştı ki... Daha ne kadar küçük düşürecekti kendini acaba? Doğrulduğunda aslında Toprak'tan bir santim bile uzaklaşmak istemediğini fark edip daha da sinirlendi. Neden kontrol edemiyordu hislerini?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...