Bölüm 2.6

454 57 6
                                    

Kendi sözlerimle parçalara bölünürken ruhum, nasıl dönecek bu dilim de ben seni kaybettiğimi yüreğime itiraf edeceğim?

*******

How can I say this without breaking
How can I say this without taking over
How can I put it down into words
When it's almost too much for my soul alone

*******

Nefes al. Nefes ver. Tekrarla.

Pek çok insan için yaşamak bundan ibaret değil miydi? Sorgulamadan içine sıkıştıkları bir döngüydü sadece. Ciğerlerine dolan oksijenle hayat arasındaki o ince bağı görmüyordu kimse. Nefes al. Nefes ver. Tekrarla. Hepsi bu kadar basitti.

Oysa Leylim Can'ın ağır ağır yükselip yeniden çöken göğüs kafesini izlerken her an bir öncekinden daha çok korkuyordu. O cılız nefesti sonuçta onu hayatta tutan. Farkında bile olmadan içine sızan hava izin vermiyordu Can'ın ruhunun kayıp uzak diyarlara gitmesine. Aniden duruverse ne olurdu? Leylim'i zar zor hayata bağlayan ipler çoktan kopmaya hazırken yaşamaya devam edebilir miydi sahiden? Düşünmek bile acı veriyordu.

"Can..." diye mırıldandı Leylim. Ağzını kapatan maske yüzünden sesi kendine bile yabancı gelmişti. Gözleri ağlamaktan yandığı halde yaşlar kontrolsüzce yanaklarından süzülmeye devam ediyordu. Can'ı belki defalarca bu halde görmüştü kazadan beri. Hiç mi alışmazdı bir insan acıya, hiç mi kabullenmezdi gerçekleri... Yapamıyordu Leylim. Kendi gözünden bile sakındığı varlık ölümün koynunda uyurken düşünebildiği tek şey onun kabuslarına ortak olmaktı. Onunla yok olmak, onun gittiği yerde kaybolmak istiyordu. Güçlü duracak takati de ümit edecek gücü de kalmamıştı.

"Can

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Can..." dedi yeniden. Hıçkıra hıçkıra ağlamıyor olmasının tek nedeni kapının ardında dolanan hemşirelerdi. Kendini koltuğa bıraktığında çekingen parmakları Can'ın bileğine uzanmıştı. Onun elini tutacağı günün hayalini kurarken aklında elbette böyle bir görüntü yoktu. Belki de ne dilediğine daha çok dikkat etmeliydi. Onunla bir gelecek hayal etmesi bile hataydı muhtemelen. Keşke Can Zeynep'le okulunda kalmayı tercih etmiş olsaydı da o gün hiç yola çıkmasaydı. Leylim üzüntüsünden perişan olur, Cemre sinirden ortalığı birbirine katar; ama en azından Can hala sağlıklı olurdu.

Göz yaşları hıçkırık olup dudaklarından kaçınca Leylim eliyle ağzını örttü. Komada olsa da hala Can'ın onu duyduğunu düşünüyor, kötü düşünceleriyle oğlanı saplandığı karanlıkta iyice boğmak istemiyordu. Acısını yutkunarak bastırıp gülümsemeye çalıştı. "Can..." dedi yeniden. "Hepimiz seni bekliyoruz. Cemre... ben... ailen... arkadaşların... Her gün bir sürü insan geliyor seni görmeye. Onlara az kaldı diyoruz. Can uyanacak, yeniden size gülecek diyoruz." Leylim bir kez daha elini ağzına bastırdı. Gözlerinden süzülen yaşların kontrolünü kaybetmişti. "Lütfen..." diye inledi. "Lütfen gel artık. Bu... Bu çok... Çok zor..."

Leylim daha fazla konuşamayacağını fark edince başını önüne eğip hıçkırıkların bedeninden kopup gitmesine izin verdi. Vücudu acıyla titrerken tek düşünebildiği kalbini yakan bu acının nasıl son bulacağıydı. Nefes almıyordu günlerdir sanki. Yediği yemeğin tadı, kokladığı havanın aroması kalmamıştı. Renkler solmuş, gökyüzü kararmış, yaşayan ne varsa çürümüştü. O yaşına kadar bildiği ne varsa hepsi Leylim'in gözleri önünde çöküyordu. Can gelmek zorundaydı. Ona, hayata, en çok da Cemre'ye geri dönmek zorundaydı.

BAHAR UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin