Seni düşünmeden geçmiş tek bir anım yok ki ömrüm sensiz devam edebilsin...
****
For as long as I live
And as long as I love
I will never not think about you*****
Leylim şakaklarının daha önce hiç bu kadar zonkladığını hatırlamıyordu. Resmen başının içinde koşturan fareler vardı. Tüm gün duydukları, konuştukları, kafaya taktıkları bir sürü olmuş şimdi beynini kemiriyordu. Kalıp mücadele etmesi gerekirdi elbette. Arkadaşları bir savaşa gider gibi aynalı odanın yolunu tuttuklarında onun da geride kalıp safları sıklaştırması doğru olurdu.
Oysa çevirdiği her pedalla kıyametten biraz daha uzaklaşıyordu Leylim. Bitiş zili çaldığı gibi kendini bahçeye atmış, bir süredir tek istikameti olan hastaneye doğru yola çıkmıştı. Amacının Can'ın o günkü fizyoterapi seansına yetişmek olduğunu etrafında bilmeyen bir Allah'ın kulu yoktu elbette. Ama önlerindeki savaşa kilitlenmiş arkadaşları onunla alay etmekle uğraşmamış, o da bunu fırsat bilip midesinde çırpınan kelebekleri serbest bırakmıştı.
Yine de aklının bir parçasının geride kaldığını inkâr edemezdi Leylim. Muhtemelen müdürün odasında sonlanacak, kanlı bir çalışmaya kendi ayaklarıyla gidiyordu arkadaşları. Delilikti bu. Ama önce Selen'in gelip söyledikleri, sonraysa Cenk'in tüm okula yaydığı havadisten sonra abi kardeşi evire çevire dövmek isteyen tek kişi Cemre değildi artık. Cenk'in işgüzar babasının bir otel yaptırma hayali olduğunu herkes öğrenmişti çoktan, ama bunun için Alper abinin mekanına göz dikeceğini kimse düşünememişti. Adam basbaya onun arazisini elinden almak için çalışmalara başlamıştı.
O gün okula birlikte gelerek dedikodu sütunlarını yerle bir eden Cemre'yle Toprak'ın yarattığı sansasyondan bile büyük bir bombaydı bu şüphesiz. Bir anda tüm spotlar Cenk'le kardeşinin sevimsiz suratlarına çevrilmişti. Çıkarcı veletler ağızları sulanarak onların kıçına yapışırken Leylim ve arkadaşları küfürler savurarak geçirmişlerdi tüm sonraki teneffüsleri.
Çocukluk anılarının, mutluluklarının, hüzünlerinin o pis ailenin kirli parasıyla yerle bir olacağını düşündükçe aklını kaçıracak gibi oluyordu Leylim. Başında kaynayan volkanın asıl sebebi de bu korkunç haberdi şüphesiz. Selen'in onların müzikalini ele geçirmesinden bin kat daha berbattı böyle bir şeyin gerçekleştiğini hayal etmek. Tam da bu yüzden daha da hızlandı. Acilen Can'ı görmesi ve hayatındaki güzelliklere odaklanması gerekiyordu.
Düşününce... Can'dan başka pek bir güzellik de yoktu etrafında. Oğlanı düşünmesiyle yeniden salak salak gülümsemeye başlamıştı bile. Öyle ki bu minik gülücük hastane önüne geldiğinde tamamen yüzüne yayılmış, tatlı bir hayal kötü kabusların üstünü örtmüştü. Onu tanımayan tek bir Allah'ın kulu kalmadığı için herkese el sallayarak merdiveni tırmandı Leylim. Sonunda Can'ın odasının önüne geldiğinde telefonun kamerasından kendine baktı, saçlarına çeki düzen verdi ve eli kapıya uzandığında öylece kalakaldı.
"Leylim." demişti çünkü bir ses.
Hayır bir ses değil, Can. Panikle sağa döndü Leylim. Hemşirenin ittiği sandalyeden merakla ona bakıyordu şimdi Can.
"Can..." diyebildi Leylim ağzına gelen midesini yutkunup. Aptalca kameradan kendine bakarken onu görmüş müydü sahiden? Lanet olsun, lanet, lanet lanet! "Sen... sen burada ne yapıyorsun?"
Can'ın kaşları hayretle kalkarken dudaklarının kenarı da yukarı kıvrılmıştı. "Ben burada kalıyorum bir süredir. Peki sen burada ne yapıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...