Kalbin tüm savaşlardan yenik çıktığında ve yolunu bulmak için birine ihtiyaç duyduğunda, sadece gözlerini kapa ve seni saran kollarımı hisset. Çünkü bir daha kırılmana izin vermeyeceğim.
****
When you lose your way and the fight is gone,
Your heart starts to break
And you need someone around now.
Just close your eyes while I put my arms above you,
And make you unbreakable.****
"Sayende kendimi James Bond filmlerindeymiş gibi hissediyorum." dedi Kerem alnındaki teri silip.
Toprak sırıttı. "Sayende hayatım anlam kazandı demiyorsun da..."
"Ya ne demezsin." dedi Kerem gözlerini devirip. Sırtını büyük ağaçlardan birinin gövdesine yaslayıp ellerini cebine sokmuştu. Kasabayı tepeden gören korunaklı bir köşede durmuş, onlara yardım eden adamla birlikte uzaklaşan kaçak aracı izliyorlardı şimdi. Gözlerden uzak olduğu için özellikle bu dağın başını seçmişlerdi Kerem'in adamıyla buluşmak için. Arabanın metal rengi son kez ufukta parlayıp gözden kaybolduğunda Toprak sesli bir nefes verdi. Üzerinden koca bir fil geçmiş gibi yorgun, ama hafif hissediyordu.
"Arabadan böyle kolay kurtuldun diye bana açıklama yapmaktan kaçabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun." dedi Kerem kaşlarını çatıp. Hala Toprak ona haber vermeden kendi başına hareket ettiği için kızgındı. "Anlat hadi, ne oldu? Adamı bulabildiniz mi? Kimmiş, neden böyle bir şey yapmış?"
Toprak kendini yere bırakıp başının arkasını ağaca yasladı. "Adamın saklandığı eve gittik, ama boştu." dedi Kerem yerine uzaklara bakarak. Yalan söylemek bu şekilde daha kolaydı. Yaşadıklarından ve gördüklerinden sonra sevdiği başka bir insanı daha bu işe bulaştırmayacağına yemin etmişti Toprak. Cemre'nin zarar göreceğini düşündüğünde kalbinde tattığı korkuya bir daha tahammül edebileceğini sanmıyordu.
"Ee..." dedi Kerem kuşkuyla. "Hiçbir şey mi çıkmadı evden? Bir iz, bir ipucu... Şimdi ne yapacağız? Sonraki adımımız ne olacak?"
"Bilmiyorum." dedi Toprak bu doğru olmadığı halde. Bir hazineymiş gibi cebinde taşıdığı telefondan diğer adamların izini nasıl süreceğini planlamaya başlamıştı bile. Gerçeklere bu kadar yaklaşmışken yaptıklarının o şerefsiz heriflerin yanına kalmasına izin vermeyecekti elbette. Sadece bir sonraki adımı iyi planlaması gerekiyordu. Düşmanının ne kadar acımasız olabildiğini kendi gözleriyle görmüş, soğuk nefeslerini ensesinde hissetmişti.
Konuyu kapatmak için dikkatini telefonuna vermeye çalıştıysa da Kerem henüz tatmin olmuşa benzemiyordu. "Yüzündeki kesikler de o hiçbir şey bulamadığınız evde oldu herhalde değil mi?" dedi başıyla Toprak'ın suratını işaret edip.
Toprak özellikle kolundaki sargıyı ve bedenindeki yaraları kapatacak kıyafetler giymişti Kerem'le buluşmadan önce, ama yüzündeki çizikleri gizlemenin bir yolu yoktu. Sıkıntıyla nefes verip mantıklı bir cevap ararken Kerem bir an olsun şüpheci bakışlarını üzerinden çekmiyordu. "Boşuna kıvranma." dedi. "Bir şeyler saklıyorsun ve ben bunu görebiliyorum."
"Tamam." dedi sonunda Toprak pes edip. "Ev boş değildi. Adam gittiğimizde oradaydı, ama bizi fark edince kaçtı. Ben de onu kovalamak zorunda kaldım."
"Ee?"
"Ee'si adamı elimden kaçırdım. Zaten yanımda Cemre varken onu tehlikeye atacak başka bir şey yapamazdım."
"Hımm..." dedi Kerem Toprak'ın sözlerini düşünürken. "Bana niye yalan söylüyorsun peki oğlum? Anan mıyım baban mı? Niye adam gibi en başında anlatmıyorsun olanları?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...