Evet korkuyorum. Peki sen benden ne istiyorsun?
*******
Hey, slow it down
Whataya want from me
Whataya want from me
Yeah, I'm afraid
Whataya want from me
Whataya want from me
******
"Hayır ama sence de fazla iyi değil miydi?" dedi Kerem. Arabanın camını kapatıp yeniden Toprak'a dönmüştü. Bilmem kaçıncı defadır konuyu Ece'nin sesinin ne kadar sıra dışı olduğuna getiriyordu.
"Gerçekten öyleydi." dedi Toprak. O gece başka bir şey hakkında konuşmalarının neredeyse imkansız olduğunu kabullenmişti. "Sen onun şarkı söylediğini bilmiyordun yani?"
"Birilerinden duymuştum sanki, ama hiç kendim dinlememiştim." dedi Kerem heyecanla. "Yani bilsem şimdiye kadar çoktan gelirdim tabi. Acaba her gün çıkıyorlar mı? Keşke programı sorsaydık. Yarın yine bir uğrarız değil mi? Alper Abi'ye sorarız hangi geceler söylediklerini."
Toprak derin bir nefes aldı. Arkadaşının şevkini kırmamak için kendini zor tutuyordu. "İstersen geri dönüp soralım ama artık kimse kalmamıştır." dedi. Zaten neredeyse sabahın üçü olmuştu. Ece'ler sahneden indikten sonra bile Toprak'la Kerem barda kalmış, saat gece yarısını geçince kumsala uzanıp siyah gecenin içinde yok olan denizi izlemişlerdi. Bu uçsuz bucaksız karanlığın ortasında zaman kontrolsüzce akıyordu sanki.
Cemre ve arkadaşları onlardan uzak bir köşede kumların üstünde müzik yapıp sohbet etmeye devam ediyorlardı. Zaman zaman gülüşmelerini işitse de Toprak onların konuşmalarını duyamamıştı. Tek bildiği Burak denen çocuğun omzuna başını yaslamış ortalarında yanan ateşi izleyen Cemre'nin mahzun bakışlarıydı. İçinde alevler dans eden gözleri arada bir Toprak'ınkileri buluyor, olduğu yerden onu savunmasız yakalıyordu. Kızgın mı, üzgün mü anlamak zordu. Nefret mi ediyordu yoksa korkuyor muydu? Toprak düşünmekten yorgun düşmüş zihnine söz geçirebilse boş vermesini söylerdi. Oysa o cevapsız sorularla kendini hırpalamaya devam ediyordu.
"Ben burada ineyim." dedi bir anda. Ruhuna dar gelen duyguları dalga dalga vurmak istiyordu özgür kıyılara.
"Yok abi." dedi Kerem. "Biz seni eve bırakacağız işte."
"Biraz yürümek istiyorum Kerem."
"Abi bu saatte..."
"Kerem!" diye kesti Toprak. "Yarın sabah seni ararım, olur mu?"
Kerem dudaklarının arasına sıkışan sözcüklerle kalakalmıştı. "Öyle olsun." dedi araba yolun kenarına yanaştığında. "Dikkatli ol ama."
Toprak elinde olmadan güldü. "Peki anne."
"Salak herif, ne halin varsa gör!"
Toprak gülerek el salladı. Araba çakıl yolu ezerek karanlığın içinde kaybolduğunda derin bir nefes alıp Ege'yi içine çekti. Gecenin ferahlatıcı serinliği aklını kurcalayan tüm düşünceleri kısa süreliğine de olsa uyuşturmuş gibiydi.
Ellerini cebine sokup sokak lambalarının zar zor aydınlattığı patikayı tırmanmaya koyuldu. Acele etmiyordu. Ne kadar denese de eve uzanan yol hiç kısalmıyor, yuva dediği yere bir türlü varamıyordu nasılsa. Mesafeler değil de benliğinde gizli görünmez duvarlar durduruyordu onu. Yüzleşmesi gereken evde bekleyen birkaç canavar değil, düpedüz kendisiydi. Maalesef mağlup ayrılıyordu her karşılaşmadan. Doğru tek bir cevap, haklı bir tek karar yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHAR UYKUSU
RomanceDaha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞK. AŞK. Arkadaşlar. Dostlar. Düşmanlar. Büyük bir sır. Korkunç bir entrika. Kırılan kalpler ve kırı...