Bölüm 1.31

641 64 9
                                    


Leylim teneffüs zilini duyduğunda uykudan uyanmış gibi sıçradı. Dersin ortasında gözleri yanında oturan Cemre'nin karalamalarına takılmış, kızın karanlık dünyasını yansıtan çizgileriyle hipnotize olmuştu.

"Hafta sonunu iyi değerlendirin." diyordu tatlı matematik hocaları Füsun. Yemeğe inmek için birbiri ardına sınıfı boşaltan öğrenciler pek oralı olmasalar da "İyi tatiller." diye eklemişti.

"Hadi." dedi Leylim Cemre'yi dürtüp. "Biz de inelim yemeğe."

Ama Cemre kıpırdamamıştı. O hafta her gün yaptığı gibi "Sen git." dedi. "Ben daha acıkmadım."

Leylim sıkıntıyla nefes verdi. Sahilde olanlardan sonra Cemre'yle aralarına paralel bir evren girmiş gibiydi. Ona ulaşamıyordu. Aslında kimse ona ulaşamıyordu. Adeta kendini görünmez bir odanın içine hapsetmişti Cemre. Okula herkesten önce gelip doğrudan sınıfa gidiyor, koridora çıkmıyor, öğle yemeklerine inmiyor, okul tamamen dağıldıktan sonra bisikletine atlayıp evin yolunu tutuyordu. Ne sabah parka uğramış ne de Alper Abi'nin barına gelmişti o geceden sonra. Tüm hafta sonunu ve akşamlarını zeytinlikte canını çıkartarak geçirmesinin nedeni bedenine zulmederek duygularını bastırmak olmalıydı. Leylim konuşmaya çalıştığında konuyu kapatıyor, bir yıldız gibi her gün biraz daha kendi iç dünyasına kayıyordu.

"Hadi ama Cemre." dedi Leylim hüzünle. "Kimden saklanıyorsun burada? Kaan'dan mı? Fark etmediysen diye söylüyorum kendisi birkaç sıra ötende oturuyor derslerde."

"Benim kimseden saklandığım yok!" dedi Cemre ters ters

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Benim kimseden saklandığım yok!" dedi Cemre ters ters. Karalamalarının şiddetinden sinirlendiği anlaşılıyordu. Söylediği yalana kendi bile inanmıyordu muhtemelen ya gururu gerçeklerden daha büyüktü.

Olaydan sonraki gün koridorda karşılaştıklarında Leylim onun Toprak'a nasıl baktığını görmüştü. Cemre ilk kez biriyle yüzleşmekten kaçıyordu. Hayatı boyunca boyundan büyüklere kafa tutmuş, dayak atmış, dayak yemiş, düşmüş, kalkmış, kaybedeceğini bilse de kimseden kaçmamıştı. Yeri geldiğinde arkadaşları için kendini öne atar, onları korur, onlar için savaşır, hiçbir şeyden korkmazdı. O Cemre'ydi. Yaraları kanarken dövüşen bir savaşçıydı o. Gel gör ki Toprak Zeynep'le önünden geçerken ilk kez o kadar da güçlü görünmüyordu.

Kerem nasıl olduğunu sormak için sınıfa kadar geldiğinde bir şeyler geveleyip kendini tuvalete atmıştı. Ne başından geçenleri anlatıyor ne de başkalarının bu konu hakkında konuşmasına tahammül edebiliyordu. Daha ertesi sabah olmadan okulun yarısı sahil havadisinden haberdar olmuştu elbette. Gülenler, dalga geçenler, en başından Cemre'nin suçlu olduğunu düşünenler ya da sadece "cık cık"layanlar sarmıştı dört bir yanı.

Ona takılan sayısız isimden, çocukluğundan beri hakkında yapılan acımasız dedikodulardan sonra Cemre'nin bunu da duymazdan gelmesi gerekirdi belki. Ama Kaan kontrol edemediği zavallı geçmişi değil, kendi isteğiyle, göz göre göre düştüğü bir tuzaktı. Kendinden utanıyordu. Başını gömdüğü kumdan çıkartıp etrafında onun için dört dönen insanları bile göremeyecek kadar çok utanıyordu hem de.

BAHAR UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin