"Bazen de itiraf edemez insan kalbine gerçeği..."
Karşımdaki yeşilliğe bakarken derin bir nefes içime çektim. Buradaki her şey yeşildi. İnsana huzur veren Trabzon tüm benliği ile karşımdaydı.
Abim elini omzuma atarak gülümsediğinde, "Çok güzel." dedim. Gamzelerini ortaya çıkardığında ben de gülümsedim. Abim eli omzumda beni bizimkilerin yanına çekiştirirken gözlerim Ali Abi ve Mira'yı buldu. El ele tutuşmuş gülerek konuşuyorlardı.
Abim de onlara bakıp gülümsedi ve elini omzumdan çekip araba bagajından bavulları çıkaran yeşil gözlüye yardım etti.
"Güzel bir şey başardık değil mi reis bozuntusu?"
Yeşil gözler, hali hazırda Ali Abi ve Mira'yı buldu. Usulca gülümsedi. "Güzel ne kelime, Deniz Giray." dedi ve bagajın kapağını kapattı.
"Beyler hadi bavullara yardım edin."
Erkekler koşarak abim ve yeşil gözlünün yanına geldi ve onlara yardım ettiler. Onlar bavullar ile uğraşırken ben de etrafa bakmaya karar verdim.
Konak büyüktü. Konak ahşaptan olup, koyu kahverengiyle her yeri kaplıyordu Sadece arkada kalan kısım biraz açık renkteydi. İki katlı olduğu her hâlinden belliydi. Önce büyük bir kapı karşılıyordu. Ahşaptan yapılmış küçük bir kapı. Aslında çokta küçük değildi. İki üç kişi yan yana yürüyerek geçebilirdi. Yanında arabalar için yapılmış büyük kapı vardı. Biz kapıdan içeri girdiğimizde dikkatimi evden önce küçük, merdivenli ayakları büyük tahtadan olan bir yer çekmişti.
Ev gibiydi ama sanki daha çok depo gibi kullanılmıştı. Semender deniliyordu. Yaz mevsiminde oturulup çay içmek için güzel bir yerdi. Ya da kafayı dinlemek için saatlerce oturulacak bir yerdi.
Kafamı sol tarafa çevirdiğimde karşıma seraya benzer bir sey çıktı. Tam da çiçek ekmek için güzel bir zamandı. Yol dümdüz şekilde taştan yürüyerek ev kapısına gidiyordu. Diğer taraftaysa iki üç tane ağaç ve oturulacak sedir vardı. Kışın burada oturmak zor olurdu kesinlikle. Evin arka kısmıda vardı ve orası tamamen doğa ile birleşiyordu. Küçük bir çeşmenin yanından geçtiğimizde hayretle izledim. Hepsi el emeği gibiydi.
Özenle birisi tarafından yapılmış gibi. Sanki burası inşa edildikten sonra evin sahibi kendi elleriyle bunları yapmış gibiydi. Çeşmenin her tarafı süslenmişti. Saksıda çiçekler bile vardı. Fakat çiçeklerin hepsi solmuştu.
Dışardan göründüğü kadar küçük değildi. Büyük bir yerdi. Ağaçlar evin çevresini kaplamış ve kendi ortamını kurmuştu. Kafa dinlemek için harika bir yerdi.
Selin, "Nehir!" diyip bağırdığında bakışlarım onu buldu. Eli ile gel işareti yaptığında ona doğru koşmaya başladım.
Tam Selin'e yaklaşmıştım ki kafamı sert bir şeye çarptım. "Ananı..." diye başladığım cümleyi kafamı kaldırıp yeşil gözlüye baktığımda yarıda kestim.
Kaşlarını çatarak ima ile, "Anamı?" diye sordu. Omuz silkip başımı yere eğdim.
"Ellerinden öpeyim diyecektim."
Geri yürümeye devam edip Selin'in yanına gittim. Selin merakla etrafa bakıyor ve heyacanla burada nasıl resimler çizeceğini söylüyordu.
Başımı sallayıp onu dinlemiş gibi yaparken abim evden çıktı. "İçerisi çok havasız. Az bekleyelim öyle geçeriz." dedi. Abimin ardından Yeliz evden çıktı. "Yanlız temizlik de şart." dedi.
Somurtarak Yeliz'e baktım. "Ben temizlik yapmasam, onun yerine market görevini üstelensem?" diye sordum. Cümlem biter bitmez sevimli bir şekilde güldü. "Olur." dedi ve devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşman Mahalleler
Chick-Litİki düşman mahalle. Lodos ve Samyeli. İki düşman mahallenin iki ayrı reisi. İnsanlara göre sıradan bir şey gibi gelsede onlara göre reislik yürek meselesiydi. Düşman iki mahalle olsalar da hiçbiri düşman olmayı zerre istemiyordu. Fakat onl...