LÜTFEN SARKI İLE DİNLEYİN ACAYİP UYUMLU BİR BÖLÜMMM😫
******Yo, yo, yo. Bu kadar, bu kadar kötü ve bencil birisi olamazdı. Böyle beni bırakamazdı. Ne hakları vardı böyle bir şeye. Ebeveynlik yapamayacaksanız niye doğdum ben? böyle bir hayatı yaşamayı ben seçmedim!
Güneş artık battı batacaktı ve burası çok tehlikeliydi. O yüzden istasyondan çıkıp bir patikada yürümeye başladım. Sokak lambaları vardı ve biraz tepe bir köydü. Yokuşları vardı. Gittiğim yolun sonunda artık bu yokuşları çıkmaya başladım. Kimsecikler yoktu görünürde. Lütfen Allah'ım, bana yardım et.
Kapının önünde oturup çekirdek çitleyen, gülüşen ve sohbet eden teyzeler vardı. En azından insan olması biraz olsun bana iyi hissettirmişti.
"İyi akşamlar." Diyerek muzipçe yaklaştım. Hepsinin gözleri beni buldu. Biraz beni süzdüler, ardından bir teyze gülümseyerek konuştu.
"İyi akşamlar kızım."
"Ee, ben sizden yardım isteyebilir miyim?"
"Buyur kızım tabi. Ne oldu? İyi misin?" dedi bir başka ve tatlı teyze.
"İyi miyim bilmiyorum. Ben buraya Kütahya'dan geldim. Babam yolladı, dedem ve anneannemin yanına ama neredeler bilmiyorum. İlk defa geldim."
"Ay kızım neden bu saate kaldın? haber vermedin mi dedenlere?"
"Ben dedemlerle hiç tanışmadım. Numarası yok."
"Adı ne dedenin?" dedi bir başka teyze.
"Adını, bilmiyorum." Kadınlardan biri güldü.
"Kızım neden geldin o zaman sen buraya?" ne diyeceğimi bilemedim. Teyzelerden biri gülene kızarak dürttü. Kadın tekrar bana döndü.
"Babanın adı ne? Belki onu tanıyoruzdur."
"Serhat. Soyadımız da Öktem." Kadınlar duyduklarından sonra ciddiyet kesildi. Birbirlerine baktılar. Teyzelerden biri beni inceleyerek baktı.
"Sen Öktemlerin torunu musun?"
"Ana! Alp ve Dildar'ın torunumuymuş bu kız?!"
Alp ve Dildar. Dedem ve babaannem.
"Evet, evet onların torunuyum. Sanıyorum. Beni onlara ulaştırır mısınız?"
Bir kadın bana tiksinerek baktı, bu o gülen kadındı, "Baban Dildar teyze hastanelerdeyken neredeydi? Yok onlar burada."
"Kızın ne suçu var Melike? Babasının kabahati. Gel kızım ben götürürüm seni. Onlar bu sabah hastaneden döndüler." O kadını takip etmekten başka çarem yoktu. Zaten yaşlıydı ve elinde değneği ile yürüyordu. Korkuyordum. İnsanların gözünde şimdiden kötü birisiydim. Ve hepsi babamın suçuydu. Onun yüzünden ben kötü oluyordum. Ebeveynlerimden nefret ediyorum.
Yokuş yukarı çıkarken yaşlı teyzenin biraz zorlandığını fark ettim ve koluna girerek destek oldum.
"Alp ve Dildar çok sevinecek." Hafifçe gülümsedim.
"İyi kıza benziyorsun. Bizim çenesi düşüklerin kusuruna bakma. Öyledir onlar. Anca konuşmayı bilirler. Takma sen kafana."
Sessiz kalıp yürümeye devam ettik. Bir anlığına yorulduğu için köşede dinlenmek istedi. Biraz oturduk.
"Ne güzel kıvırcık saçların var, maşallah. Çok güzelsin. Dildar'ın da saçları kıvırcıktır. Benziyorsunuz da."
İlk defa biri saçlarıma iltifat ediyordu. Biraz utanarak gülümsedim, "Teşekkürler."
Tekrar ayaklanıp yürümeye devam ettik. Bundan sonrası düzdü. İlerlerken kadın durdu, "Ben Nazife. Dildar ve Alp'in evi burası. Bundan sonrası sana kalmış."
"Çok sağolun Nazife teyze. Yoruldunuz buraya kadar, eşlik ettiniz bana."
"Rica ederim kızım ne demek? Hadi, iyi akşamlar."
Baş selamı verip gülümsedim. O Arkasını dönmüş giderken ben evin önünde öylece kalmıştım. İçimde büyüyordu gerginlik, kol geziyordu. Bütün vücudumu ele geçirmişti ve beni yönetiyordu. Beni çok şey yönetiyordu.
Derin bir nefes alıp verdim. Bavulumu çekiştirerek kapıya yöneldim. Mavi kapıyı tık tıkladım. Elim ayağım titriyordu. İçeriden bir ses geldi, "Geldim, geldim." Alp yani dedemin sesi olmalıydı. Bahçe kapısını çalmıştım. İçeriden geliyor olmalıydı. Kapının kilidi açıldığında içimi büyük bir heyecan kapladı. Kapıyı güler yüzlü, uzun boylu, siyah saçları arasına beyaz karışmış, yüzü buruşmuş tatlı bir amca açtı. Kendisi dedem oluyordu.
"Buyur kızım." Şimdi asıl kısma geldik. Ne diyecektim? Hiç düşünmemiştim. Adamın karşısında put gibi duruyordum.
"İyi akşamlar. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ben, beni. Yani."
"Bir sorun mu var kızım?" dedi tedirginlikle.
İçeriden bir ses yükseldi, "Alp kim gelmiş?"
"Bir kız, hanım. Kim bende bilmiyorum." Bana dönüp baktı tekrardan.
"Komşular mı yolladı seni?" dedikten sonra bavulumu gördü. Daha da garipsedi.
"Ben senin torununum, Alp dede." Pat diye de söylenmezdi ama, neyse.
Adam şaşkın gözlerle kaldı ilk. Sonra gözleri kızardı, buğulandı. Ardından sinirlendi. Elini yumruk yaptı. Korktum bu sefer bende. Ne tepki verecekti şimdi? Ne diyecekti?
"Benim ne torunum, ne oğlum var! Gelmiş bana burada uyduruk yalanlarla! Git başka kapıya!" verdiği tepki bütün tüylerimi diken diken etti. Bu sefer benimde gözlerim doldu. Böyle olacağını tahmin etmiştim zaten.
"Alp! Alp ne oluyor?" diye sesler geldi içeriden. Alp dedem sertçe baktı bana.
"Yok bir şey Dildar, önemsiz." Diyerek kapıyı suratıma kapattı. Kimse beni sevmiyordu. Sevmeyecekti.
***
Bugün bölümü erken attım. Normalde hergün, Perşembe ve Pazar hariç, 17.20 de atıyorum.Dedesinin tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizce bundan sonra ne olur?
708 kelime...
Oy ve yorumları unutmayın...
Spoi:
"Annemin ismini bile bilmiyorum doğrusu.""Alçin. İsmi Alçin'di."
Gelecekten not: buralarda acemiydim evet kabul ediyorum. Düzenlemeler yapıyorum ama konu ilerledikçe o kadar çok ilginçleşiyor ki. Haber vermek istedim:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...