Yanmak var yanmak var. Odun yanınca kül olur, insan yanınca harap...
Öylesine yandı ki canım, Öylesine tutuştu ki ruhum ve öylesine kül oldum ki gözlerimden akan yaş söndüremedi.
Ateş demek, is demekti. Üzerinde kalan o kokudan arınmak isteyen bedenine yapışan bir gölge gibiydi.
O is kokusunu aldım, önümde kül olup giden ağaçlardan, çiçeklerden, kulübeden. O is bedenime yapıştı, vicdanımda yeni bir kıvılcım yaktı ama acının kıvılcımı. Sonra büyük bir yangın başladı, bütün kalbimi söküp atmamı istercesine bir yangın. O yangında ben kaldım, o yangında ben kayboldum. O yangında ben kül oldum.
"Dede!" diye haykırdım alevlerin içine bakarak. Belimde sıkıca beni tutan o elden kurtulmak istedim. "Bırak, n'olur bırak beni!" dedim gidebilmek için.
"Yekbun'um yapma. Bırakamam seni." Dedi Çağın. Sesinde acı vardı, korku vardı, çaresizlik vardı. "Dede!" diye haykırdım tekrardan. İçim kor oldu, daha da büyüdü yangın.
"Yekbun'um..." dedi Çağın nefesini kulaklarıma yaklaştırarak.
Güçsüz bacaklarım daha fazla debelenemediği için yere çöktüm. Sırtımı arkam da duran Çağın'a verdim. O da benimle birlikte çökmüştü. Anıl koşarak önüme geçti, arkasında kalan o büyük yangını görmek istemiyormuş gibi. Oysa en büyük yangın benim kalbimdeydi.
"Yekbun. Yapma güzelim, sakin ol. Bak her şey iyi olacak." Anıl'ın gözlerinde korku gördüm.
Hira geldi onun arkasından eli elimi tuttu, "geçecek her şey, derin nefes al." Dedi bana ama aldığım nefeste boğuluyordum.
Çağın saçlarımı okşadı, bir eli hala belimdeydi, "Her şeyi birlikte halledeceğiz. Her şey iyi olacak. Sana söz veriyorum..." dediğinde bütün kalbimdeki yangın azaldı. Sonra gözyaşlarımı bir elimin tersi ile sildim. "Lütfen Çağın, sözünü tut. Lütfen..." dedim kısılan sesimle ama o beni duydu ve saçlarımdan öptü.
Üç gün önce...
Esneyerek ayak ucumda yükseldim, kollarımı göğe doğru uzattım. Uykudan açamadığım gözlerimi kırpıştırarak elimi yüzümü yıkmak için adımladım. Çeşmeden akan soğuk suyu suratıma çarptım. Dalda asılı yaprak gibi duran havluyu alıp yumuşak dokunuşlarla yüzümü kuruladım. Aynı sarsak adımlarla elektrik panosuna ilerledim ve dün akşam açtığım lambaların güç düğmesine basarak kapattım.
İçeri tekrar girdiğimde kollarımın buz gibi olduğunu ve üşümüş olduğumu fark ettim. dün gece öylece yattıktan sonra soluksuz bir uyku çekmiştim. On saatlik uykuya rağmen hala üzerimde bir yorgunluk vardı. bu yorgunluk fiziksel olmaktan çok ruhsaldı.
"Ne yapacağım ben ya?" diyerek hayıflandım ve kendimi tekrar koltuğun üzerine bıraktım. Doldurduğum kahve bardağından yükselen dumanları izledim kısa bir süre. Ardından telefonumun çalması ile yerimde sıçradım.
Arayan anneannemdi. Dün akşam aramam gerekiyordu ama hiçbir şeye fırsatım olmamıştı. O da meraklanıyor olmalı ki yine arayan o olmuştu. telefonuma uzanıp aramayı cevapladım ve kulağıma götürdüm.
"Anneanne, nasılsın?" dedim ondan önce davranarak. Sesim ne kadar istemesem de solgun çıkmıştı. "İyiyim güzel kızım sen nasılsın asıl?" sesinde hafif bir tedirginlik vardı ve arkadan bazı uğultular geliyordu.
"Yekbun! Teyzecim nasılsın?" diye bağırdığını duydum teyzemin arkadan. Anneannem ona susmasını söylüyordu. "İyiyim, herkese iyi olduğumu ve selamlarımı ilet anneanne. Sadece biraz yorgun hissediyorum, toparlanacağım. Yani meraklanmayın. Sizler nasılsınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...