Sahra'yı yolcu ettikten sonra Hira kendini kötü hissetmiş ve üzülmüştü. Rüzgar onu alıp dere kahveye götürdü. Bizi de davet etti ama ben gitmek istemedim. Çağın'da ikisinin gitmesini söyledi.
Eve geri döneceğim sırada Çağın boğazını temizledi ve bana baktı, "Yekbun. Akşamüstü görüşürüz, değil mi?"
Merve ile olan konuşmalarından sonra ne desem bilemedim. En azından ikimiz arkadaşça konuşacaktık. En fazla ne olabilirdi ki?
"Görüşeceğiz."
"Tren yolunda. Saat sekiz sana uyar mı?" güneşin tam batacağı saatlerdi.
"Uyar. Görüşürüz." Dedim ve son kez bakıp sokakta yürümeye başladım.
Bahçenin kapısını açıp içeri girdiğimde Merve'nin çardakta oturmuş telefona baktığını gördüm. Sadece bakıp içeri geçtim. Dedem salonda koltukta uyuyakalmıştı. Babaannem mutfakta yengem ile işleniyordu. Amcam görünürde yoktu. merdivenlerden yukarı çıktım. Odama gireceğim sırada kanepede amcamı gördüm. Derinlere dalmış dışarı bakıyordu.
Onu rahatsız etmekten çekinerek küçük adımlarla yaklaştım. Beni hala fark etmemişti. Boğazımı temizledim, "Selamın aleyküm." Dedim bir anda. Kocaman gülümsedi, "Ve aleyküm selam. Gel otur."
Gülümsedim ve köşede duran sandalyeyi alıp karşısına koydum. oturup ona baktım. Bana baktı ve sonra tekrar dağlara çevirdi başını. Bu aralar onu çok düşünceli ve dalgın görüyordum.
"Eskiden. Babanla, dedenle dağdaki zeytinliğe giderdik. Yanımızda leğen götürdük. Oradan çimlerden aşağı doğru kayardık. Tepe tepe yerler vardı. çok eğlenirdik. Salıncak kurardı deden. Sallanırdık. Dere kenarında su ile ıslanırdık. Ağaçlara tırmanırdık. Ne günlermiş, kıymetini bilmemişiz." Dedi iç geçirerek.
"Güzel günlerinde sonu gelir. Daha güzel günler için." dedim umut dolu ve şefkat hissettirmeye çalıştığım sesimle.
"Seni de bir gün götürmeliyim oraya. Hatta biliyor musun? Bahar vakti geliriz buraya. Pikniğe gideriz. Sarmaşık toplarız, sen çiçek toplarsın. Babaannen çiçeklerden taç yapar sana. Eğleniriz."
"Umarım bahar hemen gelir." İkimizde gülümsedik birbirimize. Uzun bir sessizlik oldu. Kalacağım sırada amcam bana dönüp baktı.
"Yekbun, sana kavakta söylediğim şeyleri düşündün mü?"
"Kafam çok dağınıktı amca düşünemedim."
"Tamam. Fikrini sen bana söylersin." Başımı sallayıp arkamı döndüm ve odama geçtim. Yatağıma uzanıp tavana baktım uzun süre. Fark etmeden uzandığım yerde uyuyakalmıştım. Uykumda bile kendimi huzursuz hissediyordum. Boşlukta. Sanki evrende başı boş dolanıyordum. Ruhum bedenimden ayrılmış gibiydi.
Sıçrayarak kalktığımda gözlerimi ovuşturdum. Yerimde esneyip dineldim. Karnım kasılmaya başlamıştı. Bir şey unutmuştum. Unuttuğum herhangi bir şey olduğunda karnım kasılırdı.
Çağın! Hemen yanımda duran saate baktım. Daha vardı. yarım saate tren yolunda olurdum. Bizim kavağın orada. Hemen karşısında bir tren yolu bulunurdu.
Yerimden kalkıp üstümü başımı düzelttim. Telefonumu cebime koyup hızla merdivenlerden aşağı indim. Kapıdan çıkacağım sırada babaannem ile karşı karşıya geldim. şimdi bana soru soracaktı. Ben ne diyecektim?
"Yemeklerin kokusunu aldın galiba." Dedi tatlı gülümsemesi ile.
"Benim karnım çok şiş az önce inip bir şeyler atıştırmıştım. Yürüyüşe çıksam olur mu?" dedim şirin şirin bakıp gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...