Kavağın altına kasa çekmiş ve üzerine oturmuştum. Ağacın her bir detayını inceliyordum.Yapraklar meltemle birlikte ninni tarzı bir ses çıkarıyordu. Birbirine çarparken tohuma benzeyen dikenli meyvesi birbirlerine çarpışıyordu.
Sanki yapraklar konuşuyordu. Rüzgar diliydi sanki.
"Seni dert ortağım ilan ediyorum."
"Güzel dinler. Kim bilir, kimleri dinledi bu zamana. Yani, iyi seçim." Diyerek konuştu dedem. Dinelmiş olduğu yerden gülümseyerek bana bakıyordu. Kenarda duran kasayı alıp yanıma çekti ve o da oturdu. İlk o da kavağa baktı. Yüzünde yayıldı gülümseme.
"Beni de çok dinledi. Dedemi, onun babasını ve onunda babasını. Bu bahçe hep bir miras kaldı. Burada hepsinin emeği geçti. Bu toprağı onlar işledi. Onların elleri değdi. Çiftçilik her zaman zor bir iştir ama sonu hep güzeldir. Ve insanlar zoru sevmezler. Bu yüzden çiftçilerin değeri bilinmez. Bu çiftlik yıllarım boyunca bu kavağın yanında güç aldım. Herkese yardımcı oldu. Dert dinledi. Seni de dinler. En iyi o dinler."
"Senin için hep zordu."
"Üretmekle bitmiyor ki kızım. Pazarcılıkta zor bir iştir. İnsanlar fiyattan dolayı, isteklerinden dolayı, şımarıklarından dolayı asla saygılı olmazlar. Her istedikleri önlerine konuldukları için, her şeyin bir el şıklatmasına bağlı olduklarını zannederler ama hayır. O ürünü ben, o tezgaha getirene kadar bin bir türlü şey yaptım. Fırtınadan korudum, elimle toprağını düzelttim, suladım, çapaladım. Onu büyüyene kadar her zaman yanında oldum. Çocuğuma yaptığım gibi. Ve en sonunda onu tezgahımda sundum."
"Ama bu muameleye hak etmiyorsunuz. Siz her şeyi onlar için yapıyorsunuz."
"Peki onlar bunu gördü mü?" işte her şey bundan ibaretti. Bencil ve nankördür. O şıklattıkları parmakları kırasım var. Delik deşik edeceğim bir gün o insanları. Saygısız, terbiyesiz, hadsiz insanlar.
"Seninle pazara gelmek istiyorum."
"Yarın mı? Ama çok erken kalkıyorum. Ne yapacaksın orada?"
"Yardım edeceğim. Bu benim için çok güzel olur."
"Tamam ama akşam erken yatacaksın."
"Sizinle pazarda yapabileceğini zannetmiyorum." Sesin sahibi olan Çağın'a döndük dedemle. Kavağın arka kısmında, duvarla çevrili olan bahçenin bir diğer kapısı da buradaydı. Kapıdan girerek bize doğru yürüdü.
"Hoş geldin oğlum." Diyerek söylediği söze güldü. Gülünecek ne vardı ki? Yapardım gayette.
"Eminim ki sabah kalkamayacak." Diyerek adımlarını durdurup ellerini cebine koydu. Hantal sırık. Dedem gitsin diyeceğimi biliyorum ben sana.
"Sen niye geldin?"
"Ben çağırdım." Dedi dedem. Ona dönüp baktım.
"Köyün her zaman güzel koktuğunu zannetmeni istemiyorum. Sabahki köy esprisini daha iyi anlaman ve birkaç deneyim kazanman için Çağın'ı çağırdım."
O espriyi hala anlamadım.
Çağın güldü, "Çok iyi anlayacak." Dedemde güldü bu sefer. Kendimi keseceğim şimdi, ne dönüyor burada?
"Hadi bakalım Yekbun. Çağın ile sana iyi deneyimler." Diyerek kalktı. Bende oturduğum yerden kalktım. Dedem babaannemin yanına geri dönerken arkasından kısa bir süre baktım. Tekrar Çağın'a döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Her şeye neden maydanozsun?"
"Aa, ben işimi yapıyorum. Buyurun önden lütfen." Diyerek bana yol verdi. Cebimden erik çıkarıp ısırarak yürümeye başladım. cebimdeki son eriği de ona uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...