3 gün sonra...
Elimdeki dilekçe ile karşımda duran arabama baktım. İstanbul'dan şükürler olsun getirtebilmiştim. Bu kadar uzun sürmesinin sebebi benim arabayı getirtmek için anlaşmayı ertelemiş olmamdı. Neyse ki halledilmişti.
Dilekçelerin yanında gelen katlanmış bir kağıt daha vardı. bu onlardan bağımsız olarak gelmişti. Nereden geldiğini bende bilmiyordum. Sabah dilekçelerin yanında bulmuştum. Kolumun altına dilekçeleri koyup kağıdı açtım.
"Bazı şeylerin zamanı vardır. Zaman aslında kaderin oyuncağıdır. Kaderin yüzleşmeni istediği şeyler var. Kavakta seni bekliyorlar. Gün batımında."
Anlamsız şekilde kaşlarımı çattım. Bu da neydi şimdi?
"Babaanne." Seslenerek bahçeye girdim. Babaannem içeriden temizlik bezi ile bana baktı. "Bunu kim yazmış?" diyerek gösterdim. Babaannem ilk gözlerini kısarak yazıyı okudu. Sonra şaşkınlıkla bir bana birde kağıda baktı.
"alla halla. Ne bileyim ki ben kızım. Hiç anlamadım." Dedi ve kağıdı tekrar bana uzattı. Kağıdı elime alıp tekrar yazıya göz gezdirdim. Yazı hiç tanıdık değildi.
"Gün batımına az kaldı. Çok merak ediyorsan git bak." Dedi babaannem değişmeyen ifadesi ile.
"Biri benle çok büyük taşak geçiyor da." Diye fısıldadım içimden. "Ben yine de gideyim. Oradan zaten başka bir işim var oraya uğrarım. Görüşürüz babaannecim."
"görüşürüz Yekbun'um."
Tekrar kapının önüne çıkıp arabanın kilitli kapılarını açtım ve sürücü koltuğuma oturdum. Bizim bahçeye doğru sürmeye başladım. arabamı gören sokak çocukları sebepsiz alkış tutarak bana el salladı. Bende bu eğlenceye katılarak kornaya ara ara basarak geçtim. Arabayla köy içinde gezmek bana daha başka gelmişti.
Bahçeye geldiğimde ileriden tren yolunun kenarından saparak kenarı park ettim ve kavağın yakınındaki kapıyı açarak içeri girdim. Arkamdan aralık bıraktım. Kavağa geldiğimde kimsecikler yoktu. etrafıma bakınarak farklı bir şey aradım. Her şey yerli yerinde ve aynıydı. Bildiğin benle taşak geçilmişti. Kesin çocuklardan biri yapmıştı. Buraya kadar boşuna benzin yakmıştım. Oldu mu şimdi? Biraz duyar kasayım.
"Beni arayarak da çağırabilirdin."
Duyduğum sesle arkamı döndüm. Gelen Çağın'dı.
"Anlamadım." Diyerek kaşlarımı çattım. Çağın yanıma gelip elindeki kağıdı uzattı.
"Aynısı bana da geldi." diyerek cebimden çıkardım şaşkınlıkla. Çağın uzattığım kağıda baktı. İkimizin kağıdı da aynı el yazısıylaydı.
"Kim yazmış bunları?" dedi Çağın kaşlarını çatarak.
"Bende anlamadım. Sadece ikimize mi gelmiş bu?" diyerek baktım ona. Çağın tam bir şey diyecekti ki bir başkası lafını böldü.
"Bana da geldi."
Gördüğüm kişi ile kalakaldım. Dilim tutulmuş ve boğazım kurumuştu. O, ne kadar büyümüş ve gelişmişti. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen çok farklıydı. Boyu uzamıştı, vücut yaptığı belliydi. Tabi abartılı bir şekilde değildi. Yüzündeki gülümsemesi hiç değişememişti. Sesi daha erkeksi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
Fiksi UmumDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...