Fotoğraf makinesini boynuma asıp arkamdan kapıyı kapattım ve anahtarla kilitledim. Evde kimse olmadığı için kilitlemek bana düşmüştü. Herkes bahçeye gitmişti ve işim bitince oraya gidecektim. Yani akşamüstü. Çünkü Çağın ile zamanın ne kadar hızlı geçtiğini bile anlayamadan bir çok iş yapmış olacaktık. İlk önce onun işlerini halledecektik. Ardından çekim yapmayı düşünüyorduk.
Kendimi çok garip hissediyordum. Fazlasıyla garip kavuşmuş olmanın verdiği heyecan, mutluluk ve huzurun yanında başka bir his daha vardı. Merak ve özlem. Eski günlerin özlemi. Bundan sonra nasıl ilerleyeceğimizin merakı. Kafamı kurcalıyordu bu iki his.
Duyduğum korna sesi ile bahçe kapısına koştum. Sokağa çıktığımda köşede Çağın'ın arabasını gördüm. Yüzümdeki gülümseme genişlediğinde arabanın içinden bana bakan Çağın'ın bakışları ile kesiştim. Gözleri parlıyordu. Gök parlıyordu.
Arkamda açık kalan kapıyı çekip kapattım. Onu da kilitlediğimde cebime atıp koşarak arabaya gittim. Ön koltuğu açıp arabaya bindim. Ardından Çağın'a dönüp baktım. O bana, ben ona sadece baktık uzun bir süre. Hiç sıkılmadım biliyor musunuz? Gözlerine bakmaktan hiç yorulmadım, sıkılmadım, bıkmadım. Saatler, belki yıllar boyu bakardım.
Öyle bir bakıyordu ki gözlerime. Yıldızlar gibi parlıyordu gözlerinin içi. Yüzüne çok yakıştırdığım bir gülümseme vardı. sadece yüzümü seyrediyordu. En çok gözlerime odaklanıyordu. Gözlerinde umut vardı, neşe vardı, bahar vardı gözlerinde. Her şeyi okuyabiliyordum. Bütün açıklığıyla.
"Gidecek miyiz?" dedim utanan ve ısınan yanaklarım ile. Çağın'ın gülümsemesi genişledi ve elini yanağıma koymak için hareketlendirdi. Hala izin istiyor gibi bir hali vardı. sesimi çıkarmadan sadece gözlerine bakmaya devam ettim. Bende tebessümümü genişlettim. Başparmağını yanağıma koydu ve okşadı yavaşça.
"Doğanın eksik parçası gibisin. Bunu daha kaç defa demem gerek Yekbun... Yekbun'um."
Yekbun'um=Birtanem
Kalbimin ritmi kulaklarımla duyuyordum. Onun söylemesi sanki daha farklı yapmıştı. Daha çok sevmiştim adımı. Dedem deyince adıma bağlanmıştım. Çağın dediğinde daha çok sevmiştim.
"Sen böyle deyince biraz şey oldum." Diyerek bakışlarımı kaçırdım ondan. Erkeksi gülümsemesini duyduğumda kalbim göğüs kafesimi kırmıştı sanki.
"Utandın mı?" dedi yanağımı biraz daha okşayarak."Senin utanmanı yerim." Dedi derin bir nefes vererek. Sonra bakışlarım tekrar gözlerine tırmandı. Ağzım beş karış açılmıştı. "Yer misin?" dedim şaşkın çıkan sesimle. Hayatında ilk defa sevgilisi olunca Yekbun sizlerle.
"Yerim. Elma gibi kıpkırmızı olmuş olan yanaklarını ısırırım." Dedi ve yanağıma doğru yaklaştı. Yanağıma bir buse kondurdu. Gözlerimi yumdum ve onun dudaklarını yanaklarımdaki baskısını hissettim. Sonra nefesi nefesime çarptı ve yavaşça benden uzaklaştı.
"Hadi gidelim." Diyerek gülmeye devam etti ve arabayı çalıştırdı. Gözlerimi açıp ona bakmaya devam ettim. ardından bende önüme döndüm ve kemerimi taktım. Ara ara bana kaçamak bakışlar attığını fark ettiğimde bende ona baktım.
Sessiz giden yolculuk sırasında o içimi kemiren sorular susmak bilmiyorlardı. Bunun yanında ağzımı da bıçak açmıyordu.
"Çok sessizsin. Ya bir şey söylemeye çekiniyorsun ya da moralin bozuk. Hangisi?"
"Söylemeye çekiniyorum." Kaşları şaşkınlıkla kalktı, "Neden? Sevgili olunca araya uzaklık mı giriyor?"
"Yok. yani konu bu aslında. Ben eskisi gibi olamayacağımızı biliyorum ama şimdi nasıl devam edecek onu kestiremiyorum. Yani kafam karışık. Anlatamadım da ben kendimi." Diyerek hayıflandım kendime. Çaresizce ellerimi iki yana açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...