"Sana katılabilir miyim?"
Gelen yengemdi. Elinde benim gibi bir kupa çay ile duruyordu. Çekingen bir tavırla bana bakıyordu.
"Tabi, lütfen." Diyerek gülümsedim yorgun gözlerle.
Yanıma yaklaşıp kanepede tam karşıma oturdu. Dizlerini bükerek rahat bir pozisyonda karşımda oturdu. Elindeki çayı dizlerinin üzerine doğru koydu. Karanlık ama parlak yıldızlarla dolu göğe doğru bakıp çayımdan yudumladım. Kurumuş dilim ılık çayın verdiği yumuşaklık ile yutkundum.
"Nasılsın?"
"İyiyim, olmaya çalışıyorum. Siz?"
"teşekkürler, iyiyim." kısa bir sessizlik oldu aramızda.
"Bugün cenazeden sonra kayboldun. Merak ettim."
"Yorucu ve yıpratıcı bir gündü. Uzaklaşmak istedim." Konuşmakta bile zorlanıyordum. Uykum ağır basıyordu. Dizlerim titriyordu. Baş ağrım biraz daha azalmıştı.
"Sabah üzerine geldim. Seni gördüğüme çok heyecanlanmıştım. Aradan çok zaman geçmişti. Seni kucağıma aldığım günü hatırlıyordum. Kendimi zapt edemedim. Özür dilerim."
Yengem ve amcam samimi ve iyi insanlardı ama kızını anlamıyordum. Cidden. Kendini beğenmiş ve şımarıktı. Şimdiden belliydi.
"Hayır, sorun değil. Sabah kendimi toparlayamamıştım. San karşı öyle olmak istemezdim. Baştan tanışalım."
"Tamam. Ben yengen, Nazlı. Senle en son ilk doğduğun tanıştık. Ne kadar küçüktün."
Gülümseyerek birbirimize baktık. Aklıma takılan soruları ona sormak istedim.
"Sana yenge demem sorun olur mu?"
"Hayır tabi ki de. Çok mutlu olurum."
"dedemlerle ne sıklıkla görüşüyorsunuz?"
"Her yaz bu dönemlerde gelirdik. Bu sefer biraz erken oldu. Yazı burada kalarak geçiriyoruz bizde." Dedi ve çayından bir yudum aldı.
"Annemler gelmiyor muydu?"
"aslında..." dedi yengem kararsız ve zor durumda kalarak.
"Biliyorum bütün gerçekleri ben. babam iki gün önce bana depodaki eski ve hazırlanmış bir videoyu izlememi istedi."
"Sen... Ah, Yekbun. Çok üzgünüm." Diyerek çayı kenara koyup bana sarıldı. Merhamet ve şefkat dolu bu sarılışına karşılık verdim. Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibiydik.
"Annem hakkında ve bu karışık geçmişin aklımda toparlanmasını istiyorum." Diyerek ekledim.
"Anlatmayı çok isterim. Ama bugün çok yoruldun. Çayında bitmiş. Artık yat uyu. Yarın konuşalım olur mu?" anne gibi konuşuyordu. Anne gibi...
"Tamam. Yarın görüşürüz. İyi geceler." Diyerek yerimden kalktım. O da kalktı ve elimden boş bardakları aldı.
"İyi geceler." Dedi. Ben odam yönelirken o da merdivenlerden aşağı indi. Kapımı kapatıp derin bir nefes verdim.
Bir güne sığan onca şey her şeyi denizci yumağı gibi bir birine bağlamıştı. Karmaşıktı. Ama çözülürdü. Kaldırabilirdim. Çok şey yaşamıştım. En ağırı buydu ama güçlüydüm.
Yatağıma uzandığımda vücudum gevşeyip iyice rahatladı. Gözlerim ağırlaşıp kapanıyordu. Yumuşak yatağın kolları beni sarıp sarmaladı. Sanki içine çekip kaldı. Kayboldum. Uykumda kayboldum...
"Yekbun..." duyduğum ses çok benzer bir sesti ama kimdi çıkartamıyordum.
"Yekbun, rüzgarı hisset..." duyduğum cümle ile arkamı döndüm. Kavak... bahçedeydim. Esen rüzgar saçımı geriye götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...