Kahvaltıdan sonra amcam ile bahçeye gittik. Birlikte ürünleri sulamak için dalgıç suyunu açtık. Boruların damıtma girişlerini açtık. Ben kavağa gideceğimi söyleyip yanından ayrıldım. O da birkaç işini halledip hamağa uzanacağını söyledi.
Kavağa geldiğimde rahatlar gibi bir nefes verdi. Kavağın serin gölgesini altına geçtim. Elimi gövdesine koydum ve kısa bir anlığına gözlerimi kapadım.
"Ve bir şey istediğin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar." O yumuşak tonu, rahatlatan konuşması her zaman ki gibi tanıdık Çağın'dı. Gözlerimi yavaşça açıp ona doğru döndüm.
"Simyacı. En sevdiğim kitaplardan sadece biri." Diyerek gülümsedim. Bu sözü bilmeme onu keyiflendirmişti ki yüzünde gülümseme daha da yayıldı. Elini arkasında tutuyordu.
"Çok okumuş olman seni etkilemem için bir engel. Ne güzel kendim buldum diye övünecektim." Başımı iki yana salladım.
"Beni etkilemek mi istiyorsun?" çünkü çoktan başardın...
"Hayır. Çünkü seni etkileyebilmem için, doğada bir kuş, bir çiçek, belki de sen olmam gerekir. Çünkü sen tabiatın bütünleşmiş halisin." Söylediği kelimeler çok hoştu. Ruhundan dökülüyordu. Fark ettiyse zaten o başlı başına doğanın bir parçasıydı. Ben onu hayvanları severken, rüzgarı hissederken izlediğimde doğanın bir parçası olduğunu açık ifade görebiliyordum.
Arkasında olan elini öne geçirdi. Bir demet kasımpatı vardı. bunlar, sanki benim dün topladığım kasımpatılardı...
"Bunları dün senden sonra tren yoluna geldiğimde buldum."
"Ben toplamıştım. Burada bırakmışım." Ellerimin arasına çiçekleri bıraktı. Burnuma götürüp kokladım. Gözlerimi onun yüzüne çıkardığımda beni izlediğini gördüm. Gözlerini kaçırdı ve elini boynuna koydu. Genelde bu hareketi utandığında yapardı.
"Konuşalım mı biraz?"
"Tabi olur." Kavağa doğru yürüdüm ve gövdesine yaslanabileceğim şekilde oturdum. O da arkamdan geldi ve tam yanıma oturdu. Rüzgar yavaşça esti gitti.
"Dün. Yanına gelemediğim için özür dilerim tekrardan."
"Sorun değil. Dediğim gibi. Olabilir böyle şeyler. Kısmen gelsen bile bende eve hemen dönmek zorunda kalacaktım."
"Büyük bir sorun değildir umarım."
"Yine hallettim sayılır."
"Sevindim." Dedi ve yerde duran yaprağı alıp oynamaya başladı.
"Senin neyin var? Ne oldu?"
"Anlatıp canını sıkmak istemiyorum." Kaşlarımı çatarak ona dönüp baktım.
"Sen beni nasıl dinliyorsan bende dinleyeceğim. Anlat Çağın."
"Ailevi şeyler işte. Dedem çok sert bir insan. Hep kontrolcü olmaya çalışmıştır. Hira'yı Rüzgar ile evlendirmek istediğini söyledi. Hira'da doğal olarak karşı çıktı. kimse onun arkasında durmayınca ben konuştum. Hira'nın benle İstanbul'a gelmesini söyledim. Amcam ve babamda biraz tartışınca gelemedim."
"Böyle insanları cidden anlamıyorum. Nasıl böyle başkasının yerine düşünüp karar verme aşamasında ondan izin falan bekliyor? Yüzsüzlük, ayrıca nankörlük." Diyerek çıkıştım.
"Evet, bence de. Bu yüzden böyle konularda sessiz kalmam." Elindeki yaprağı yere bıraktı.
"Hira'yı koruman çok hoş. Herkese karşı direnmesi zor. Onu yanına almanda çok güzel. Böylece imkan sağlamış oluyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...