Elimde yeşil mercimek salatası ile bahçeye çıktım. Sofraya koyup bende sandalyeme oturdum. Dedem ile Çağın sohbet ediyordu, babaannem tabaklarımızı sürekli olarak dolduruyordu.
"Günün nasıl geçti?" dedim yanımda duran ve misafir çocuğu gibi oturan Kerem'e.
"Senin bu köyde ne bulduğunu şimdi anlıyorum." Dedi bana buruk bir gülümseme ile.
"Neymiş?" dedim tuzu elime alarak. "Aşk." Söylediği şeyle dedemlerin duyup duymadığını kontrol ettim. Tuzu patlıcan közlemesine döktüm ve Kerem'e şaşkın gözlerle döndüm.
Sesimi kısık tutup, "Nereden çıktı bu?"
"Hiç. Öylesine. Senin nasıl geçti?" dedi bana bakmadan, ekmeği eline alarak.
"Kötüydü. Kavağı çekebileceğim açıyı bulamadım ve bütün günüm boşa gitmiş gibi oldu."
"Bundan önce çektiklerimize baktın. Onlarda iş yok mu?"
"Hayır hiçbiri tam istediğimi vermiyor. Nasıl yapacağım bilmiyorum. Sorun yok şimdilik. Yarın sokak çekimlerine başlayacağız. Sabah erken kalkmalıyız. Bölge bölge dolaşacağız."
"Tamam." Sonra ikimizde yemeğimize döndüğümüz sırada Çağın'ın gözlerinde bir farlılıkla karşılaştım. Kıskanmıştı. Kıskanmış mıydı?
Gözlerini Kerem'e dikti, sonra tekrardan bana baktı. Ardından sinirli bir nefes alıp boğazını temizledi ve tekrar yemeğine döndü. Evet, kıskanmıştı. Kerem ile konuşmama kıskanmıştı ama hiçbir şey yapamıyordu.
İçimde tutamadığım bir kıkırdama sesi dışarı hücum etti. Sessizce güldüm ve neyse ki kimse fark etmedi.
Yemekten sonra sofrayı babaannem ile toparladık. Sonra çay hazırlayıp çardakta hep birlikte oturduk. Aradan geçen bir saatin ardından Çağın kalkmak için müsaade istedi. Dedemler biraz daha oturması için ısrar etti ama Çağın işini bahane ederek kalktı. O gittikten sonra bulaşıklar bana kaldı. Kerem yorulduğunu söyleyerek odasına geçti ve yattı. Bende işlerimi bitirdiğimde ellerimi havluyla kuruladım.
"Yekbun'um. Saat on oldu ama ninen daha yatmamıştır. Hem onu kontroletmeye, hem de yaptığım şu kurabiyelerden götürmeye gider misin?" diyerek hazırladığı kurabiye tabağını bana uzattı.
"Vallaha babaanne. Çok hamur işi yapıyorsun kilo alıyoruz he."
"sus kız. Ben sizin boğazınızı düşünüyorum birde bana azar kayıyor. Kraker kadar bir şeysin zaten." Diyerek koluma vurdu. Bende gülerek elindeki tabağı aldım.
"Tamam, tamam götürüyorum. Sen merak etme babaannecim." Diyerek yanağından öptüm ve mutfaktan çıktım.
Elimdeki tabağa dikkat ederek sokaklarda yürümeye başladım. Sokak lambasının köşesinden dönüp ninemin kapısına ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdim. Ninem bahçede yoktu. Evine girerek salona ilerledim. İçeriden televizyon sesi geliyordu. Ben salona girince ninemin ayaklandığını gördüm.
"Yekbun. Hoş geldin kızım. Geldiğini duymamışım."
"Hoş bulduk ninecim. Sen bu saate kalmazdın, hayırdır?" dedim kurabiye tabağını kenara koyarak.
"Bu aralar uykum kaçıyor da kızım. Belki uyurum diye televizyonu açtım öyle uzanıyordum."
"İyi yapmışsın. Bak sana kurabiye getirdim, babaannem yolladı."
"Bırak kurabiyeyi. Gel yanıma otur bi." Diyerek yanını gösterdi ninem. Yanına geçip oturdum ninemin.
"Anlat bakalım. Nasıl gidiyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...