İki haftadır yokum, biliyorum. Çok boş kaldı buralar. Bir düğünümüz vardı, bir hastane işleri derken benim hikaye arada kaynadı.
Son bölümleri yazmakta zorlanıyorum arkadaşlar :'(
Final yakın ve aklımda oluşan sahneleri toparlamakta zorlanıyorum. Karakterlerimizin, en çokta Yekbun'un, yaşadığı hisler karmaşık ve yoğun bir hal almaya başladı. Sizde okurken beni daha iyi anlayacaksınız.Diğer bölümü yazmaya başladım ama ne zaman biter bilmiyorum.
Bu arada ilk bölüm bin okunmayı geçmiş. Çok sevindim. Üstelik 12.4K olmuşuz. Bu beni gururlandırdı.
Agaagagagag asıl güzel haber, yeni bir kurguya başladım ama ne zaman paylaşırım bilmiyorum, takipte kalın derim :) üstelik aşırı eğlenceli ve her zamanki gibi klişelerden uzakta bambaşka bir kurgu. Ağır bir konusu yok.
Çok konuştum, iyi okumalarrr🤍
******
Zamanında size Çağın olmak zor demiştim, hatırlıyor musunuz? Hem ailemi idare ediyordum, hem geleceğimi planlıyordum, hem de geçmişimi alt ediyordum. Bunların hepsi benim için dertti. Bunların hepsinin yanında bana bir liman gibi gelen ve her şeyi unutturan birisi vardı. Yekbun'um.Onun o son gidişini asla unutamazdım. Arkasından bir bakışımı, her gül gördüğümde yüzünün gözlerimin önüne gelişini unutamazdım. Unutturamazlardı. Yekbun, bir taneydi. Hep bir tanem olacaktı.
Yekbun'um amcasının yanında kaldığı süreçte, ben hayatımı İstanbul'da düzene sokmaya çalışıyordum. Hira'nın ayrıca olan Fransa eğitimi için işlemlerle uğraşıyordum. Hem derslerim, hem işim, hem de Hira'nın yükü omzumdaydı. O gittikten sonra ev işlerinin bana kalması, yokluğunu aratmadı değil aslında.
Günlerim koşuşturma içinde geçerken Yekbun hep aklımdaydı. Bazen gökte yıldızlar, bazen güller, bazen kasımpatıları, trenler, yara bantları ve köyün her köşesi bana onu hatırlatıyordu.
Telefon numaramı değiştirmek zorunda kaldığımda onun numarasını geri bulamamıştım. Hira'dan zor minnet aldıktan sonra ne yazmaya ne de aramaya cesaretim oldu. Çünkü güzel bir hayatı, belki de sevdiği bir çocuk olmasından korktum. Belki de o hayatta yerim kalmadığını düşünmüştüm. Bir anda onun için tekrar var olmak, ona zarar verebilir diye içerlendim. En çokta beni öfkelendiren ve yıpratan sürekli olarak çevresinde gezinen o model kılıklı sözde 'yakışıklı' olan erkeklerdi.
Yine de onu uzaktan izlemek içimi yumuşatıyor ve bana iyi geliyordu. Yüzümdeki gülümsememin, içimdeki kıskançlığın mimarisiydi Yekbun. Onun her geçen gün gelişen kariyerini takip etmek, bazen bilmese de ona yardımcı olabilmek, dik duruşunu ve asaletini gururla izlemek, her geçen gün güzelliğine daha da kapılmak, ona hayran olmak elde değildi.
Bir gün çok istemiştim karşına dikelmeyi. O kadar çok özlemiştim ki sesini, bir bakışını, atan kalp ritmini, daha yakından görmeyi çok istedim. Sonra o Kerem'i gördüm yan yana. İkisi gülüşüyordu. Mutluydu. Çoktan unutmuştu belki de beni. Bunca zaman sonra karşısına çıkmak, ne işe yarardı? Belki de gördüğünü üzülürdü bile. düşüncesi bile mahvetmişti o zaman beni. İçimdeki o yersiz özgüvensizlik ortaya çıkmıştı ve gitmiştim oradan.
Sonra Yekbun'umu gördüm hiç beklemediğim bir yerde ve bir anda. Kalbim yerinden çıkacak gibi değil, yerinden çıkmışta Yekbun'un kalbine çarpıyormuş gibi attı. öyle bir güçle, öyle bir zevkle ve öyle bir hayretle.
Uzaklardan bakmaya doyamadığım o kadın, şimdi kollarımda huzurla göğün maviliğini seyrediyordu.
"Çağın?" dediğinde, o basit bir kelime dudaklarında anlamandı ve ben ismimi hiç sevmediğim kadar çok sevdim bir kere daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
Algemene fictieDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...